Bizi öldüren yoksulluk ve siyaset
Türkiye gerçeğini en iyi anlatan, depremle ilgili en çarpıcı tespiti yapan, Deprem Bilimci Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan Hoca'ydı. Hem bilimsel gerçeği ve hem de ekonomik ve sosyal gerçeği birkaç cümlede özetledi.
Dedi ki: "Bir ülkede ekonomi ne kadar bozuksa deprem o kadar öldürücü olur. Bir ülkede yoksulluğu yenmedikçe depremlerin adı ölüm olur."
Bunu niye söyledi?
Sözlerinin devamında cevabını da verdi: "İnsanlar istedikleri için kötü ev yapmıyorlar. Çünkü yer inceleme çalışmalarına, inşaat mimari projelerine para ödemeleri gerekiyor. Bir ülkede deprem sorununu çözmek için o ülkenin ekonomisinin düzelmesi gerekiyor. Yani yoksulluk ne kadar fazlaysa deprem size o kadar yakındır.
Sözlerindeki en çarpıcı tespit şuydu: "Depremde zaten yoksullar ölür, zenginler ölmez. Hiçbir ünlünün, hiçbir zengin kişinin enkaz altından çıkarıldığını duymadınız, duymayacaksınız."
Duyduk mu?
Duymadık.
Öyle ise bal gibi doğru bir tespit.
Buradan hangi genel sonuca varacağız?
"Ana sorun yoksulluktur."
Ercan Hoca'nın eksik bıraktığı diğer bir sorun daha var; o da yönetim. Bir başka deyişle siyaset.
Birinci sorunun nedeni de depremin asıl sorumlusu da odur. İçinde bulunduğumuz sürece bakınız. Her birimizi yoksullaştıran kim ya da kimler?
Devlet mi?
Hayır!
Devlet yönetilen bir tüzel kişiliktir. Dolayısı ile devlet değil, devleti yöneten kurumsal yapının izlediği politikalar. Bu politikalar ilişkin aldığı kararlar.
Siyasete sadece devletin tepe yönetimi olarak da düşünmemek lazım. Bir de belediyeler, bakanlıklar, bürokrasi ve ona yön veren milletvekilleri, iktidar erkinin kolları var.
Depremlerde yıkılan evlerin ruhsatını onlar veriyor.
İmar alanlarını onlar belirliyor.
Şehir planında neyin nereye yapılacağını dahi onlar kararlaştırıyor.
Kısacası, siyaset-rant-yolsuzluk-yoksulluk birbirini besleyerek büyüyüp gelişiyor ve deprem zamanı karşımıza ölüm, yıkım, facia olarak çıkıyor.
Türkiye bu sarmaldan çıkamadı.
Yetkin siyaset, devletin tüm gücünü elinde bulunduran iktidar siyaseti, Sayıştay raporlarında da belirtildiği gibi, egemen siyasetin ne halde olduğunu hepimize gösteriyor. Devlet yönetiminin topluma verdiği zararları tek tek anlatıyor. Bu durumda yoksullaşmamız yanlış politikaların kaçınılmaz sorunu olarak karşımıza çıkıyor.
Yoksullaşıyoruz ve depremlerde evlerimiz başımıza yıkılarak ölüyoruz.
Ölüyoruz, çünkü yönetenlerimiz, balçık araziye çok katlı ruhsat veriyor.
Ölüyoruz, çünkü mühendislik gerektiren faturaları ödeyecek gücümüz olmadığından, müteahhitlere güvenerek çok katlı binalar yapıyoruz.
Ölüyoruz, çünkü iktidar bu gelişmelere yönelik çözüm üretmiyor. Halen daha Gölcük Depremi'ndeki ağır can ve mal kayıplarına rağmen İstanbul'da kentsel dönüşüm sağlanamadı.
Hâlbuki gelişmiş, ekonomisini düzetmiş, refah seviyesini artırmış, talanı, rüşveti alt seviyelere indirmiş toplumlara bakın. Hiçbiri bizim gibi değil. Depremler ülkesi Japonya'da dev gökdelenler yüzlerce sarsıntıda bile ayakta durmayı başarıyor.
Evet, Ahmet Ercan Hoca haklı.
Ekonomisi güçlü olmayan, yoksullukla mücadele eden kimseler ölüyor.
İzmir'e geçmiş olsun diyerek, nitelikli siyaset, nitelikli toplum olma özlemimizi belirtelim.