‘Bırak, birbirini kırsınlar!’
Batı’nın Müslümanlara bakışı tarih boyu değişmemiştir. Müslüman kendisine gaddar ama Batı kendisine gaddar olan Müslümandan daha gaddar.
Irak’ta üç Suriyeli Nusayrî kamyon şoförünün En-Nusrâ veya benzeri bir örgütün militanlarınca katledilişini, birçoğunuz okumuş ve hatta videosunu seyretmişsinizdir.
El-Kaide dedikleri, Tâlibân dedikleri, “Müslümanlık” adına vahşetin her türlüsünü sergiliyorlar.
Bağdat’ta, Şiî bölgelerinde gün geçmiyor patlamalar oluyor. Daha önceki gün 10’dan fazla yerde bombalar patlatıldı, 70’ten fazla insan katledildi; çoğu çocuk ve kadındır.
“Olmaz olsun böyle Müslümanlık!” diyesi geliyor insanın...
Batı ise, zaten Türk’ü ve bütün Müslümanları “insan” yerine koymamıştır.
Din, barıştır, merhmettir; insanlıktır. Dinlerin gönderiliş gayesi de budur. Gelin görün ki, yine “insan” eliyle gaye tahakkuk etmiyor.
Müslüman ülkelerin ortasında “İsrail” adıyla bir “sun’î” devlet kurulmasaydı, ülkeler bu kadar karışır mıydı? İsrailliler hemen, “antisemistsiniz” diye karşımıza dikilmesinler. (Bir seferinde öyle ilân ettilerdi.) Mantıklı düşünürseniz -daha önce de yazdım- sanki Yahudiler yok edilsin, diye Filistin’de devlet kurdurdular! Musevîler, Filistin’i kadîm ülkeleri görebilirler ama Filistinlilerin de kadîm ülkesi Musevîlerin “arz-ı mev’ûd” dedikleri bu topraklar. İsrail Devleti 300, 500 atom bombası kullansa “düşmanlar” ını yok edemez (Çoğuyla iç içe olduğu için kullanamaz da!) ama, Tel Aviv’e düşecek bir bomba, belki İsrail’in sonunu getirir.
En son Mısır karıştırıldı. Suriye’de Sarin gazı kullanıldığı için, yine birilerinin yararına Suriye’ye müdahale ciddî ciddî düşünülüyor. Ama Ortadoğu asla istikrar bulamayacak, bunu bilelim.
Şu not Avrupa’nın Şark’a bakışının değişmeyen bir örneğidir. Laurence Lockhart, Parisli Matthew’dan aktarıyor:
“Bu zamanlarda (1238), Müslümanlar tarafından, özellikle Dağın Yaşlı Adamı [Haşhaşî şeyh] adına (...) Fransa kralına gelmiş olan bu kudretli ve asil Müslüman elçi... Tatarların [Moğolların] taşkınlığını daha iyi bastırabilmek için, Batı milletlerinden yardım istedi; keza kendi maiyetinden bir Müslüman elçiyi bu olayları anlatması... ve bu gibi insanların hücumlarına bizzat karşı koyamadıkları takdirde, onların Batı ülkelerini harap etmelerini önlemek için geriye hiçbir şeyin kalmadığını söylemesi için Fransa kralına gönderdi... Bu sebeple o, Hıristiyanların desteğiyle Müslümanların bu insanların hücumlarına mukavemet edebilecekleri bu âcil ve genel durum hususunda yardım istedi. O zaman orada bulunan Winchester piskoposu... onun sözünü kesti ve şaka yollu şu cevabı verdi: ’Bırakalım bu köpekler birbirini yesin, belki böylece hepsi tükenir ve mahvolur; ve o zaman biz, (dünya üzerinde) geriye kalan İsa düşmanlarının üzerine yürür, hepsini öldürür ve yeryüzünü temizleriz, ki böylelikle bütün dünya tek bir Katolik Kilisesi’ne tâbi olsun...” (Laurence Lockhart, “Hasan-ı Sabbah ve Haşişîler”, Çev. Süleyman Tülücü, Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. 26, 2006).