Atatürk-Türkeş başkanlık(1)
7 Haziran seçimi yaklaşırken başkanlık sistemi tartışmaları alevlendi. Geçmişten örnekler veriliyor. İki örnek: Mustafa Kemal ve Alparslan Türkeş.
M. Kemal ve Türkeş başkanlık sistemini savundular mı?
Kimileri “Falancaya demiş ki...” diyerek M. Kemal’in başkanlığı savunduğunu iddia ediyorlar. Kendisi, 1930’da (Serbest Cumhuriyet Fırka’nın kapatılması çalkantıları sırasında) açık açık başkanlık sistemine karşı olduğunu söylemiştir:
“Arkadaşlarımız içinde başvekillik yapacak zevat çoktur. Fakat, bütün arkadaşlarım dâhil olduğu hâlde milletin umûmî temâyülü benim, şu ve bu zaruret karşısında başvekil olmamı icap ettirirse, bu vazifeyi Kemal-i tevâzu ve minnetle ifâya müheyyâyım. Bu takdirde benim, riyâset-i cumhûru uhdemde bulundurmanın elbette imkân-ı mânisi yoktur.
Benim alacağım bu yeni vaziyeti, muhtelif tarz ve manalarda sû-i tefsir etmek Türk milletinin efkârını teşvîş edecek tarzda izaha kalkışmak hiç de makul ve mantıkî değildir.
Amerika sistemini memleketimizde tatbik etmeyi hiç hatırıma getirmedim. Sistemsiz ve kanunsuz tarzda reis-i cumhurlukla, başvekâleti birleştirmeyi asla düşünmedim. Ve düşünecek adam olmadığım bütün milletçe malûmdur zannederim.”
Bu sözleri söylemesinin sebebi de mühim: Müzmin muhalif gazeteci Ârif Oruç, “Yarın” gazetesinde, 16 Ekim 1930 tarihli “Millet Büyük Adam Bekliyor” başlıklı yazısında Mustafa Kemal’in reisicumhurluktan ayrılarak başvekil olması, yerine ise Fevzi Paşa’nın (Fevzi Çakmak) geçmesi gerektiğini yazmıştı.
Mustafa Kemal, “Nutuk” un başlarında, Amerika’nın mandaterliği tartışmalarına geniş yer verir.
Başlangıçta başkanlık sistemini pek alâ düşünebilirdi. Başkanlık sisteminin bâriz örneği ABD idi. ABD’nin mandasına girilmesine şiddetle karşı çıkmıştı. Bu yüzden ABD’yi taklit etme görüntüsü vermek istememiş olabilir. Zaten, yakın arkadaşları tarafından bile “diktatörlük” hevesinde olmakla itham ediliyordu. Bir de başkanlık sistemini isteseydi, “Gitti padişah, geldi padişah!” denecekti. İlk meclis ve ilk İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Mustafa Kemal’in savaş sırasında başkumandanlığı da uhdesine almasını, milletvekilleri, “diktatörlüğe” yol açar endişesiyle reddetmişlerdi. M. Kemal, “Bütün salahiyetlerimden vazgeçtim!” diyerek tavır koyunca, her üç ayda yetki istenmesi şartıyla başkumandanlık verilmişti. Hatta oylamanın birinde yine başkumandanlığı uzatılmamış (tekâlif-i milliyye meselesi) akabinde ara bulunmuştu.
Daha sonra başkanlık sistemini istemesinin bir anlamı kalmamıştı. Gerçekçi olmak gerekirse, o zaten “başkan” dı. M. Kemal için pergelin sabit ayağı Cumhuriyet Halk Fırkası idi. Arada bir pergeli belli oranda açmış, baktı fazla açılıyor, daraltmıştır. (Serbest Fırka ve Terakkîperver Cumhuriyet Fırkası tartışmalarında müdahil oluşunu incelersek bir fikir edinebiliriz.)
Mustafa Kemal başkanlığı istiyordu-istemiyordu tartışmaları bugüne örnek olamaz.
MHP yönetimini köşeye sıkıştırmak için: “Alparslan Türkeş de başkanlık sistemini istemiştir.” diyorlar.
Doğru; istedi. Başkanlık sistemini istediğine dair açıklamalarının olduğu kitaplar da piyasada. Ama sorun bakalım nasıl istedi? (Yarın.)