'Asimilasyon da güzeldir ama'

Dün, “Asimilasyon da güzeldir” demiş, Yahudilerin “Türkleştirilmesi” meselesine kafa yormuş, koskoca kitap yazmış (“Bir Türkleştirme Serüveni: 1923-1945-Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri”) Rıfat Bali Bey, “Ne der bilmem ama...” diye bir itirazî cümle de eklemiştim. Rıfat Bali Bey, her zamanki inceliğiyle, açıklayıcı not gönderdi. “Asimilasyon da güzeldir” sözüne itiraz etmemekle beraber, not düşme ihtiyacı duyuyor:
“Bugünkü yazınızda bana yönelttiğiniz soruya cevap vereyim. Asimilasyon güzeldir. Ona itiraz eden yok da ama iki şartı olmalı:
(a) O kişinin ait olduğu kültürüne ve alt kimliğine saygı göstermeli ve yaşamasına izin vermeli.
(b) Gayrimüslimler söz konusu olunca onları ’Türk yurttaşı’ olarak kabul etmeli. Zaten Cumhuriyet’in maksadı bu idi: Yahudileri ve Hristiyanları Musa ve İsa dinine mensup birer Türk’e dönüştürmek. Ama pek başarıya ulaşamadı.
Hamdullah Suphi Bey’in 1923 yılında İstanbul’da Fransızca yayınlanan Stamboul gazetesinin muhabiri Avram Benaroya (Meclis’in ilk stenografi muallimi) ile yaptığı bir mülakat var. Ben bunu Avram Benaroya’nın hatıratları içine dahil ederek önce Fransızca yayınladım. Sonra da Türkçesi de çıktı.
Benaroya’nın Birinci Meclis’e neden gayrimüslim mebusların seçilmediği sorusuna Hamdullah Suphi, ’Onlar Kurtuluş Savaşı’na katılmadılar. Ne olup bittiğinin farkında değiller. O nedenle yer verilmedi. Müstakbel intihabatlarda gayri Türkler de temsil edilecekler’ (mealen) cevabını veriyor.”

***


Benim açıklamam:
“a” şıkkı: Millî devlette hâkim kültürü tanıma ve hâkim kültürle hemhâl olma esastır. Peki millî devlet olma esas mı? Bu tartışılmakla beraber, “ikame” ve “idâme” için tarihî şartlar millî devleti gerekli kılıyor. Hususiyetle Kafkas ülkelerinden, Osmanlıya “sığınmak” için gelenlerin millî devlette erimesi zarurîdir. Eğer başka dinden olsalardı, kendi mabetleri etrafında kümelenirlerdi. Aynı mabede devam eden etnisite, ister istemez kaynaşacaktır. Millî ve üniter bir devletin bunu teşvik etmesinden daha tabiî ne olabilir? Eşit yurttaşlık da bunu gerektirir. Gelişmemiş ayrı diller, “Anayasa” da birer birer yazılsa, “arapsaçı”nın içinden kimse çıkamaz. her şeyden önce o dili konuşan insanlar mağdur olurlar. Başımızdaki PKK belâsı ise tamamen siyasîdir; hiçbir surette geleceği olamaz.
Her zaman yazdım; alt kimlikler kim ne derse desin birer zenginliktir. İsteyen istediği kadar geliştirsin... Üniversitelerde ilmî çalışmalar yapılsın. (Şu anda üniversitelerde “Kürtçe” niyetine açılan bölümlerin, kurulan enstitülerin hiçbirinin ilmî temeli yoktur; siyasîlerin PKK dalkavukluğunun garipliğidir sadece!)
“b” şıkkı: Musa ve İsa dini üzerinde olanlar da, millî devlette Türkçe öğrenmelidir. İçinde yaşadıkları insanları tanımamak, kurucu unsurun dilini bilmemek, kültürüne vukufiyet kazanmamak olacak iş değil!
Hamdullah Suphi Tanrıöver, gayrimüslimler için açık kapı bırakmış; ileriki seçimlerde Türk dışı unsurların da temsil edileceğini belirtmiş. Tabiî bir durum.
Kimseyi “Türkleşme” ye zorlayamazsınız. Ama herkesin hâkim kültürü öğrenme mesûliyeti (“mecburiyeti” demedim!) olduğunu da unutmamak
gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları