Asimilasyon da güzeldir!
Abdülaziz ve Abdülhamid üzerinde etkili olmuş Zarifilerden Yorgo L. Zarifi’nin hatıralarından başladık, dolaydan devam
ediyoruz.
Yine bir istirdat: Halil Berkay’ın önemli bir tespiti var. Ayhan Aktar, Torosyan diye birinin kitabını tercüme etmiş. Torosyan bir Ermeni. Çanakkale Savaşını, kendisine ailesine kurulan komploları anlatmış. H. Berktay’ın dediği şu: Uyduruk bir kitap... Gerçekle hiçbir ilgisi yok. A. Aktar’la atışmalarını tam takip edemedim. (Uzun uzun yazıyorlar, vaktimi çalıyorlar!) Birbirlerine bayağı ağır sözlerle yükleniyorlar.
Gözü kapalı “Ermenici” bildiğimiz H. Berktay, bu tartışmada, çok gerçekçi. (“Ermeniciler”i kınamıyorum! Türk de olsa “Hepimiz Ermeni’yiz!” diyebilirler; ancak, Türkiye’de “Ermenici” kavramı anlam değişikliğine uğramıştır; hedefte “Türk” vardır.)
Berktay’ın şu tespitini önemsiyorum. Dün verdim, Faik Sabri’nin yazdığı dönemdeki Batı’nın hâlet-i ruhiyesini de ortaya koyuyor:
“... [Torosyan] Hem askerlik dehası, hem cesur, hem yakışıklı, hem trajik; ister Çanakkale’de, ister Kilikya’da, ister Filistin’de, diğer Osmanlı akranları ve hattâ komutanlarından fersah fersah ileride; her zorluğu alt eden ve her tuzaktan sıyrılan; özetle, çok net söyleyeceğim, geri ve beceriksiz Türklerin ortasında (Ermeni, yani Hıristiyan ve dolayısıyla) Batılı, Avrupalı bir üstün insan. Torosyan, Ermeni trajedisinden ve aynı zamanda Oryantalizmden yararlanarak, kendini böyle kurguluyor, dünyaya böyle pazarlıyor.” (Taraf, 5 Aralık 2012)
“Şark Meselesi”ne girmeyeyim... Ayrıntıyı “Türk’ü Silme Planı”nda yazmıştım.
***
Konudan konuya geçiyoruz ama hepsi birbiriyle bağlantılı... Kebikeç tarih dergisinden bir not aktaracağım. İzmit’in Geyve kazasında İlimbey köyünden öğretmen Hidâyetullah’ın 1925’te, Türk Ocakları Başkanı Hamdullah Suphi [Tanrıöver]’ye gönderdiği bir mektup yayınlanmıştır. Asıl Orenburg Türklerinden olan Hidâyetullah İstanbul Darulmuallimîni bitirmiş. (Bu öğretmen mektebinde modern Türk eğitimini başlatan Satı Bey, 1919’da Türkiye’den kendi arzusuyla ayrıldı ve Arapçılığın öncüsü oldu. Araplar Satı el-Husrî olarak bilirler. Niyazi Berkes 1960’ların başında ihtiyar El-Husrî ile görüşmüştür. Sonra yazacağım.) Hidâyetullah, öğretmenlik yaptığı Çerkez ve Gürcü köylerinde kimsenin Türkçe bilmediğini ve üstelik oradaki ahalinin Türkçe öğrenmeye hiç niyetleri olmadığı gibi Türkleri de sevmediklerini yazar. (Ömer Türkoğlu, “Türk ve Türkçü Bir Muallimin İhbar Mektubu-1925”, Kebikeç, S. 33, 2012)
Rıfat Bali Bey ne der bilmem ama, kırmadan, üzmeden gönüllü asimile edebiliyorsan o toplumun yararına olmaz mı? İlimbey’de şimdi herkes Türkçe konuşuyor, dillerini unutmayanlar da çok. Tek dille bir ada gibi yaşasalardı, ne eğitim görebilirler, ne kendilerini geliştirirlerdi. Ticaret bile yapamazlar, köy sınırları içinde kalırlardı. (R. T. Erdoğan’ın kulakları çınladı mı şimdi? Ak Parti Hükûmeti insanlarımızı birbirine yabancılaştırmak ve hatta düşman etmek için adım adım ilerliyor. Önce dilden başladılar.)
İki haftayı geçkin devam eden birbiriyle bağlantılı yazılarımızı burada bitiriyorum. Şimdi; bir bize bakın, bir “el”e bakın, demişsinizdir. Bizimki kadar kendisine ihanet eden millet fertleri var mıdır?!