Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Coşkun ÇOKYİĞİT

Coşkun ÇOKYİĞİT

Anomi

Eylül ayı geçen yıla göre bu yıl biraz tatsız geldi. Geçen yıl günlük güneşlik günlerde denize girdiğim Güneyli’de bu yıl hava genellikle öyle sisli puslu, bulutlu ve serin ki, bırakın denize girmeyi, insanın hafif bir battaniyeye sarılıp uyuyacağı geliyor. Tam battaniyenin ucuna dokunmuşken fakat o de ne? Güneş ışıldamaya başlıyor… Önce hafif bir sıcaklık, ardından işte yaz havası geri geldi düşüncesine kapılacakken aniden ağır bir bulut geçiyor üzerimizden, etraf serinliyor. Böyle böyle akşam karanlığı çökene kadar deryaya kavuşma hayaliyle gelgitler yaşanıyor…

Eylül ayı, okulların açılması, öğrencilerin bu açılışa hazırlanması telaşı ve kış tedariklerinin başlaması gibi günlük gerçek pratikler yanında, romantiklerin dökülen yapraklara sanki gelecek ilkbaharda yeşermeyeceklermiş gibi şarkılar yakıp şiirler düzmesi gibi entelektüel etkinliklere de sahne olur. Mesela Halit Ziya Uşaklıgil’den pek etkilenmiş olup, Tevfik Fikret ile aynı evde bir müddet yaşayan Servet-i Fünun okulundan romancı Mehmet Rauf, kitabına “Eylül” adını vermiştir. Batı Avrupa klasik ve modern hikâyelerinin vazgeçilmez formatı triloji tarzında yazılan Eylül romanında Rauf, Süreyya Bey, Suat Hanım ve Necip Bey arasındaki aşkı anlatılır!

Mehmet Rauf, çok ilginçtir ki, Batılılaşma maceramızda kelle veren sadrazamlardan ilki sayılan Halil Hamid Paşa’nın soyundan gelmekte. Halil Hamid Paşa, I. Abdülhamid’e karşı komplo kurmak ve ihtilal yapmak suçlamasıyla azledildikten sonra Bozcaada’da idam edilip, gövdesi buraya başı ise teşhirden sonra İstanbul’da Karacaahmet mezarlığına gömülen ve ardından idam emri veren sultanın gözyaşı döktüğü “ihtilalci” olarak tarihe geçmiştir.

Eylül kelimesinin seslendirilmesi daha pek çok çağrışıma yol açabilir. O yüzden okuyucunun “Nerden nereye?” tepkisini çekmemek yazıda çok fazla “çağrışım tekniğini” kullanmamak lazım, diyecektim ama bakın ne hatırladım: Rahmetli Cemil Meriç bir sohbeti sırasında “anarşi değil anomi” diyerek kafamıza soktuğu “anomi”yi hayatımızın vazgeçilmezi hâline getiren 44 yıl önceki Eylül unutulur mu?

12 Eylül 1980 askerî darbesi, sözde, anarşi ve iç savaşı önlemek için yapılan bir askerî müdahaleydi ama sonuçlarına bakıldığında bütün bu gerekçelerin edebiyattan fazla bir şey olmadığı ortaya çıkar. Devleti ele geçirip başkanlık güç ve yetkisini sahiplenen ve hayatında hiçbir diplomatik tecrübesi olmayan bir zatın, Yunanistan’ın NATO’ya alınmasına “evet” deme hamakatı da bu sonuçlardan biri olmuştur. Bu evet yüzünden etrafımız 40 yıldır “çelik zırhlı duvarlarla” kapatılmaktadır.

12 Eylül askerî darbesi tıpkı diplomatik ahmaklıkların yarattığı dış sorunlar gibi içte de “anomi” yaratmıştır. Toplumsal bağlar ile bireysel bağlar tarumar olmuştur. Toplumsal bağların birer birer çözülmesi bu darbeden sonra geçekleşmiştir. Birkaç yıl sonra gelen güdümlü sivil siyaset toplumu birbirine bağlayan geleneksel manevi bağları “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” gibi ifadelerle istismar ederek işe yaramaz hâle getirmiştir. Köylerden şehirlere bir tür zorunlu göçe tabi tutulan köylümüzün yaşadığı arabesk sefalet bir yana, ithal edilen teknolojiler ve “tercüme edilmiş hayat anlayışları” yüzünden kırsalda kalanlar adeta halatı kopmuş sandallar gibi bağlantısız adacıklara dönüşmüştür.

Yaşadıklarımıza baktığımızda, “anomi”nin bir kanser gibi yayıldığını ve toplumu tarumar ettiğini söyleyebilirim? Televizyon ekranlarında görüp işittiğimiz ve bizim toplumumuzda yaşanmış olduğuna inanamadığımız bütün olup bitenlerin başka bir tanı mı yoksa kesinlikle “anomi”dir.

Sokaklarda “dilsiz kullara” reva görülen münferit/sistematik zulümler de, 2-3 yaşında bebeklere reva görülen zalimlikler de, “görmedim, duymadım, bilmiyorum” maskelemesiyle hasıraltı edilmek istemen “Narin cinayeti” de hep bu “anomi”nin göstergeleridir.

Eylül, 44 yıl önce zehir zemberek bir eylüldü! Bu yıl da zehir zemberek bir eylül olarak içimizi kararttı…

------------

ANOMİ

Émile Durkheim'a göre anomi, daha çok bireysel ve grup standartları arasındaki farktan, sosyal standartların aşırı genel olmasından ve sosyal etiğin eksikliğinden kaynaklanır. Bu durum, toplumda moral çökmesi ve hukuk eksikliğine yol açar.

Anomi sosyal kural eksikliği değil, bireysel ve toplumsal normlar arasındaki uyuşmazlık veya fark olarak kısaca tanımlanabilinir. Örneğin, aşırı kuralcı toplumlarda, bireyselliğin kısıtlanması gibi. Bu tür yönetim altında bulunan bireyler arasında intihar oranının yüksek olduğu gözlemlenmiştir.

Kaynak: Vikipedi

Yazarın Diğer Yazıları