Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Coşkun ÇOKYİĞİT
Coşkun ÇOKYİĞİT

“Ne Yılmaz Güneyi be”

nebahat.jpeg

Yıllar önceki bir yazımın başlığını “Altın Portakal dilim dilim soyuluyor” koyduğum için Antalyalı siyasetçilerin bir kısmı bu başlığı çok sevmiş, bir kısmı bana küsmüştü. Şimdiki başlığımı, Farah Zeynep Abdullah’ın bir başka gönderiyi “reX”leyerek yaptığı ve üste “ne yılmaz güneyi be” yazdığı gönderisinden aynen aldım. Muhtemelen bazıları yine sevinecek ve fakat bazıları bana küsecektir. Ancak sevinenler ile küsenler bu defa yer değiştirmiş olacak.

Altın Portakal Ulusal Yarışma Jürisi ödülü Binnur Kaya ve Nur Sürer arasında paylaştırdı! Ödül konuşmasında Nur Sürer şunları söyledi: “Ödülümü çoğunlukla değersizleştirilmek istenen bundan kırk yıl önce yaşamını Paris’te yitiren biz sinemacıların en kıymetlisi en ustamız Yılmaz Güney için alıyorum.” Bu sözleri çok fazla alkış aldı. Ama sonra Binnur Kaya ile beraber şunu da söylediler: “İstanbul Sözleşmesi yaşatır!”

Önce söylenenlerden bağımsız olarak bakıldığında buna da bir şey demek mümkün değil. İnsanların fikirlerine karışmak kimin haddi! Ancak İstanbul Sözleşmesi ile Yılmaz Güney’in yan yana gelmesi “köprüden geçemedi”. Nebahat Çehre’nin “köprücük kemiği” Yılmaz Güney tarafından kırılmış, Çehre hastaneye kaldırılmıştı ki, İstanbul Sözleşmesi de tam bu durumlar için hazırlanan bir sözleşme! Sanıyorum Farah Zeynep Abdullah bunun farkına vararak daha önce de gündeme getirdiği gibi Yılmaz Güney’in şiddete meyilli yanını, kadın pataklamalarını hatırlayarak X’teki gönderisine o başlığı atmış! Eh! Doğru tespite ne denir?

Tabii festival ve kapanış töreni sadece bu tartışmayı yaratan eylem ve sözlerden ibaret değildi. Bir kere Antalya halkının törene teveccühü her zamankinden fazlaydı. Muhtemelen bu durum geçen yıl festivalin yapılamamasından kaynaklanıyordu. Basına özel, en önde iki sıra ayrıldığı hâlde birkaç kademeli güvenlik bariyerini aşıp yerlerimize oturamadık! Her zaman olduğu gibi Festival Sanat Yönetmeni Deniz Yavuz bizi fark edip içeri alana kadar bir o geçiş, bir bu geçişte, Kurtlar Vadisi’nden fırlamış güvenlik ekibi gibi yol vermeyen delikanlılar tarafından diğer bir geçişe yönlendirildik...

Kapanış töreninde en çok dikkatimi çeken şeylerden biri, bütün sanatçıların ön sıradan yerlerine geçerken alkışlanmamalarıydı. Aklıma Türkan Şoray’lı, Fatma Girik’li, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Cüneyt Arkın, İzzet Günay’lı festivaller geldi. Bunlardan biri salona girdiğinde ortalık yıkılırdı!

Bırakın bu klasik Yeşilçam yıldızlarını, ikinci nesil yıldızlar bile büyük alkış alıyordu. Mesela Hülya Avşar jüri üyesi olduğu sene AKM salonundaki her gösterim, onun salona girişiyle bir izdihama bir ıslık ve alkış tufanına dönüşüyordu! Peki, ne oldu da seyirci Yeşilçam yıldızlarına gösterdiği heyecan ve alkışı bugünkü sinemacı nesle göstermemeye başladı? Sanırım bu sinema akademisyenlerinin yapacağı bir araştırmayla ortaya çıkabilir.

Sonuç olarak 61’inci Altın Portakal da sönük ve ışıldayan yanlarıyla gelip geçti. Gelecek yıl ümit ederim ki, filmler çok daha yetkin olur ve sinema sanatına doyarız!

Gerçekle savaş

Gerçek kendisini zor teslim eder, çünkü canlıdır, değişkendir. Canlı ve değişken olduğu için de bir kere teslim alınınca sür git elimizde kalmaz. Bu sebeple gerçekle girişilecek savaşın sonu yoktur. Bu savaşın zaferi sürekliliğindedir.

Kemal TAHİR

Cemil Meriç, Bu Ülke (1995) kitabından alınmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları