Alevîlik-Osmanlı Sünnîliği
Tarih yeteri kadar incelenmeden, tarihî şahsiyetler üzerine hüküm verilemez. Her tavrı, kendi dönemini içinde ele almak gerekir. O dönemin şartları içinde verilmiş kararlar, bugün aktüalitesini koruyabilir mi?
Kızılbaşları tekfîr eden, öldürülmelerini şart koşan fetvalar burada karşımıza çıkıyor.
Orta Asya’dan, Horasan’dan erenler Anadolu’ya akın etmeseydi sadece savaş Anadolu’da kökleşmemiz için yeterli miydi?
Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” çalışması, hem gözümüzü, hem gönlümüzü açmıştır. Anadolu’nun Türkleşmesini “kılıç”a değil, “gönül” e borçluyuz ve çok bâriz bir şekilde, bu alp-erenlerin hayatı incelendiğinde görülecektir. Ve bu alp-erenlerin Alevî meşrep olduklarından haberiniz var mı?! “Türk Müslümanlığı” dan kastedilen meselenin kaynağı burasıdır: Kur’ân-ı Kerîm tamamıyla, Sünnet tamamıyla kabul edilmekle beraber, birtakım kendisine özgü inanış da ortaya çıkıyor. Şunu her zaman aklımızda tutalım: Emevîlerin zulüm ve istibdadı yüzünden göç eden Ehlibeyit mensuplarının ilk melcesi Horasan’dır. (Ehlibeytin Türkleşmesi burada başlıyor!)
Horasan dediğimiz alan, şimdi adı sık geçen Meşhed merkezli İran’ın bir kısmı değildir; Afganistan’ın, Türkmenistan’ın ve hatta Özbekistan’ın bir kısmını da içine alan çok geniş bir alandır. Kısaca buna Batı Türkistan diyebiliriz. Zaten Horasan’ın anlamı da “güneşin yükseldiği yer”dir. (Geniş bilgi için: Nergishan Tekin, Türklük ve Alevîlik-Bektaşîlik, İlgi Yay.)
Mezhep mücadelesi, II. Bayezid dönemiyle birlikte başlamıştır. Sebepleri üzerinde durmak bu köşenin sınırlarını aşar. Araştırdığınızda mutlaka ilmî çalışmalara itibar edin... Polemik yazıları, aradığınız cevapları vermediği gibi, insanlar hakkında sizi tereddüde düşürür.
Meselâ; 16. yüzyılda yaşamış ünlü halk âşığı Pir Sultan Abdal’ı nasıl bilirsiniz? Kavgacı, illâ Şah’a gitmek isteyen, hürriyeti İran şahında gören, kurulu düzene başkaldırmış, haksızlığa isyan eden biri... Üstelik haksızlık karşısında sesi çıktığı için de asılmış... Öyle değil mi?
Hiç de öyle değil! Elbette Şah onun idolü. Hz. Ali’ye “ilâhlık” atfetmesi de düşündürücü’85 Ama diğer tarafta Kur’ânî hükümlerin unsurlarını deyişlerinde bulabiliyorsunuz. Ehlibeyit sevgisiyle yanıp tutuşan bir “Kızılbaş”tır o. (“Alevî” sıfatı 19. yüzyılda ortaya çıkıyor.) Düşünüyorum da; Hz. Ali’ye “ilâhlık” atfedilmesi, Hasan Sabah öncesi, Şîa’nın belirli kollarında zuhur eden, İsmailîlik ayrışmasında keskinleşen “sapkın” fikirlerin, tasavvufî neşveyle kalıplaşmış fikrî yapı içinde zamana yayılması olabilir. (Ayrıntı için: Arslan Tekin, Alamut’un Büyüsü-Haşhaşîler: Sır ve Ölüm, Paraf Yay.).
Pir Sultan Abdal ve onunla aynı ismi taşıyan en az yedi Pir Sultan’da aynı temayı görürüz. (Zamanımızda Pir Sultan adına söylenen çoğu deme-türküler asılan Banazlı Pir Sultan’a ait değildir; bilesiniz!)
II. Bayezıd, oğlu Selimtarafından tahttan indirildikten sonra “Kızılbaş Türkmenler” e karşı katı bir mücadele alıp başını gitmiştir. Burada yeni bir Sünnîlik anlayışı karşımıza çıkıyor: “Osmanlı Sünnîliği!” (Yarın devam.)