Âkif’in “ucûbe”si Erdoğan’ın “ucûbe”
Recep Tayyip Erdoğan,Kars’ta, “heykel” niyetine dikilen o tuhaf beton yığını için “ucûbe” demişti. Erdoğan, imam hatip lisesi mezunudur. “Ucûbe” kelimesinin manasını bilerek kullanmıştır. Günlük hayatta, garip, tuhaf, acayip (ucubeyle aynı kökten gelir.) kelimeleri kullanılır.
Mevzuumuza dönelim.
İkide bir “İnsanlık anıtı yıkılıyor, yıkıldı...” gibi lâf etmelerine, akılları sıra sanatçıları, edebiyaçıları sokağa dökmelerine, ekranlara çıkarıp ahkâm kestirmelerine bakmayın. Hepsi “kesin inançlılar” .Bu tiplere delillerle aksini söyleseniz, yine bildiklerini okurlar. Saflarını belli etmişler ve sürüden ayrılmamak için “ucûbe” ye “insanlık anıtı” demekte ısrar ediyorlar. Öyle “sanat eseri” olmayacağını elbette bilirler.
Kör olası yandaşlık!
***
Bu beton yığınının oradan kaldırılması için Kars Belediyesinin encümen üyelerinden AKP ve MHP üyeleri birlikte karar vermişlerdir. Sadece CHP’li üyeler karşı çıkmışlardır. Encümen üyelerini halk seçiyor ve bizim adımıza siz karar verin, diyor. Bu kadar adamın eli beton yığını yıkılsın diye kalkıyorsa, halk adına onlara saygı duymak gerekmez mi?
Hani demokrasi diye çırpınıyorsunuz!
Şunu hiçbir zaman unutmayın:
En çok demokrasiden bahsedenler en despot olanlardır.
***
Bu kadar lâf ettik... “Ucûbe” demiştik.
Recep T. Erdoğan, Mehmet Âkif’i çok sever... En azından ben öyle biliyorum. “Âsım” ı sık sık okur. Ben de Âkif’i çok severim. “Safahat”ı baştan sona okuyun; fikrî derdinizin devâsı ordadır.
Bakmayın siz, ikide bir Başbakan’ın da içinde bulunduğu “fasit daire sâkinleri” nin Âkif’in “Arnavut’um” dediğini dillerine dolamalarına... Safahat’ı özellikle “Âsım” ı sindire sindire -tabiî anlaya anlaya- okuyun; çünkü, Âkif, belki o zaman bile kullanılmayan kelimelere yer vermiştir; siyak ve sibakla, yani sözün gelişinden bile çözemeyeceğiniz kelimeler, terkipler... Biraz sözlük karıştıracaksınız... Bu da yetmeyecek, cümleler üzerinde epeyce düşüneceksiniz. Zaten dediğim yolu takip edip Âkif’i anladığınız an, siz belli kültür seviyesinin üzerine çıkarsınız. Türkiye’de eğitim bu seviyeyi insanlarımıza kazandırsa, fikrî birlik de sağlanır, millî birlik de... Diyeceğim, Âkif, kendisinin Arnavut olduğunu söylemenin yanında anâsır-ı İslâmiyenin diğer unsurlarını da sayıyor, tefrikanın nemenem tehlikeli şey olduğunu söylüyor. Ama fasit daire içinde ahkâm kesenler, Âkif’in anâsırı sayarak, çatıyı “Türk” te topladığını görmek istemiyorlar veya fark etmiyorlar. Çünkü Âkif çatıyı işaret ederken bizzat “Türk” dediği gibi işaret ettiği yol da “Türk” e çıkarıyor.
“Ucûbe” meselesini ele alırken aklıma geldi bunlar. Size ileride Âkif’in fikrî zeminini daha ayrıntılı yazacağım. Sadece şunu belirteyim ki, Millî Mücadeleye manevî güç katması bile anâsırı birbirine kenetleyen “unsurlar üstü” “çatı” yı göstermeye yeter.
Lâf yine uzadı... “Ucûbe” kelimesine geliyorum. Koca Safahat’ı taradım, “ucûbe” yi bir yerde kullanmış ama tam yerinde...
Recep T. Erdoğan, “ucûbe” derken -muhtemelen- Âkif’i aklına getirmiştir.
“Ucûbe” Safahat’ta nerede geçiyor? “İstibdad” şiirinde... “İstibdad” şiiri de çok anlamlıdır. Âkif’te Osmanlı yoktur; Osmanlı’nın özlemi de yoktur.
Âkif’e “İstibdad” ı kim yazdırmıştır? Müstebit gördüğü Abdülhamid!
“Yılan sabah çıkar, akşam usulcacık sokulur; / Bıyık o kırda yetişmiş diken yemişli çalı; / Ağız da in gibi aslâ görünmüyor, kapalı. / Bu şekl-i mûhişi mümkünse bir düşün şöyle, / Paşam dedikleri ucûbe işte aynıyle!”
Size sadece bir tamlamayı açıklayacağım. Şiir çok sade. “Şekl-i mûhiş” korkunç şekil, demek.