Adil olmayan yarışmadan adil bir sonuç çıkar mı?
Her seçim öncesi olduğu gibi, bu seçimlerin de yaklaşmasıyla CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'' ndan AKP Genel Başkanı Erdoğan''a televizyonda tartışma çağrıları başladı ve her seçimde olduğu gibi Erdoğan, bu çağrılara olumsuz yanıt verdi.
Siyasi parti liderlerinin televizyonda tartışması, seçmenin kanaat oluşturması açısından mühim bir mesele. Karşılıklı gerçekleştirilen bir diyalogda soruların havada kalması zor olduğundan partilerin faaliyetlerine ve vaatlerine dair şeffaflığın sağlanmasında önemli bir fayda sağlıyor.
Üstelik seçimler zamanında yapılsa dahi, zaman hızla geçiyor ve daralıyor. Bu nedenle, seçmen hafızası açısından, zaman daraldıkça, seçmende kanaat oluşmasını sağlayacak her türlü faaliyetin de önemi artıyor. Zira, demokrasi yalnızca "sandık" demek değil.
Bu açıdan, AKP Genel Başkanı sıfatına yapılan televizyona çıkma çağrısına sadece sandık galibiyetlerini hatırlatarak olumsuz cevap veren Cumhurbaşkanı, bu noktada yanılıyor.
Elbette ki, Erdoğan''ın bu çağrıları kabul etmemesi beklenen bir şey. Zira, kendisinin Kılıçdaroğlu''nu sorularıyla köşeye kıstırması oldukça zor. Öte yandan, 20 yıldır iktidarda olan bir partinin liderine sorulacak, onu terletecek sorular da çeşitli ithamlarda bulunmak için gereken argümanlar da muhalefetin elinde oldukça fazla. Bu açıdan iktidarın bu konuda ürkek davranması doğal.
Ancak Sayın Erdoğan, bu talebi acaba hangi siyasi unvanıyla reddediyor?
Serbest oy ve seçimlerin serbestliği ilkesi
Kısaca şunları hatırlatalım: Oy hakkının demokratik ilkelerinden biri, serbest oy ilkesidir. Seçmen, oy kullanırken, üzerinde herhangi siyasi veya ekonomik baskı hissetmediği sürece özgür kabul edilir ve ancak bu surette verilen oy, serbest oy kabul edilir. Serbest oy ise, seçmenlerin kanaat oluşturma ve bu kanaati ifade özgürlüklerini kapsamına alır.
Seçimlerde medyanın kullanılması, afiş asılması, gösteri ve toplantı yapma hakkının kullanımı, adayların tanıtımı ve seçmen listelerinin ilanı gibi seçimlerin propaganda sürecine dair tüm unsurlar seçmenlerin kanaat oluşturma özgürlüğü ile ilişkilidir ve bu özgürlüğün yarışan parti ve adayların eşitliğini bozmayacak şekilde kullandırılması gerekir.
Bizim için önemli nokta şu: Devletin seçmende kanaat oluşması hususunda yükümlülüğü bulunur. Çünkü devlet, seçmenlerin kanaat oluşturma özgürlüğünü ihlal edenlere karşı yaptırım uygular. Bu açıdan tarafsız olmakla yükümlüdür.
Cumhurbaşkanı mı, parti başkanı mı?
Şimdi Kılıçdaroğlu''nun Erdoğan''a yönelttiği, televizyonda tartışma, yani aynı kanalda, aynı programda, aynı anda ve eşit sürelerde, özetle eşit şartlarda gerçekleştirilecek bir televizyon programına çıkma çağrısına geri dönelim…
Kılıçdaroğlu, bu çağrıyı Cumhurbaşkanı Erdoğan''a mı yapıyor? Hayır.
Kime yapıyor? AKP Genel Başkanı Erdoğan''a yapıyor.
Özetle ne istiyor? En yüksek oy oranına sahip iki partinin lideri olarak eşit koşullarda dertlerini anlatmak ve vaatlerini seçmene sunmak istiyor.
Yukarıda hatırlattım: Devletin, tarafların eşit şartlarda yarışmasını sağlaması hususunda bir yükümlülüğü var.
Bu durumda Erdoğan, devletin yürütme organının başındaki Cumhurbaşkanı olarak bu yükümlülüğü haiz kimselerden biri.
O açıdan, AKP lideri sıfatına yapılan bu teklifi reddederken, aslen Cumhurbaşkanı olarak taşıdığı yükümlülüğü yerine getirmemiş oluyor. Mesele de yine siyasi unvanların iç içe geçtiği, partili Cumhurbaşkanına cevaz veren bu hükümet sisteminde düğümleniyor. Kuralları adil olmayan bir yarışmadan adil bir sonuç çıkarmaya çalışmanın zorluğu da bu noktada bir kez daha kendini belli ediyor.