ABD modeli iftira kampanyası!
Siyaset sözlüğünde devlet aygıtı ve medyanın kullanılması suretiyle, seçilmiş bir kavram üzerinden, ülkenin aydınlarına yönelik iftira kampanyası düzenlenmesine McCarthycilik deniliyor.
ABD'de 1940'lı yılların sonunda başlayıp 1950'li yılların sonuna kadar ülkenin önemli aydınları komünistlikle suçlanmış, sorgulanmış, tutuklanmış ve yargılanmıştır. Rosenbergler de bu kampanya çerçevesinde casuslukla suçlanarak idam edilmiştir. Birçok aydın işinden kovulmuş, insan içine çıkamaz hale getirilmiş, kimilerinin işyerlerine ve malvarlıklarına el konulmuştur.
***
Porf. Dr. Emre Kongar, kendisine ait aydınlanma sitesinde McCarthyizm'i şöyle anlatmıştır.
"McCarthy, 1950'li yıllarda Amerika'da yaşanan cadı avının sorumlusu olan politikacıdır.
Kendi kirli siyaseti için, FBI'ın ve medyanın da yardımıyla, masum insanları karalamış, ülkesinin aydınlarını komünistlikle itham etmiş, pek çok kişinin hayatını karartmış, birçok profesörün, sanatçının kariyerini mahvetmiş ve hatta intiharlara sebep olmuştur.
McCarthyizm, demokratik bir ülkede siyaseti, devlet mekanizmasını ve medyayı kullanarak çamur atma, karalama yoluyla insanları haksız yere itham eden ve suçsuzları cezalandıran, toplumun temel hak ve özgürlüklerini zedeleyen, demokrasiyi istismar ederek bütün toplumu baskı altına alan antidemokratik bir uygulamanın adıdır.
Demokratik bir toplumda, devlet gücünün, istihbaratın, siyasetin ve medyanın nasıl kötüye kullanıldığını ve bu kötüye kullanmanın ne korkunç sonuçlar doğurduğunu gösterir.
Üzerinden yarım yüzyıl geçtikten sonra bu korkunç uygulama artık bütün boyutlarıyla açığa çıkmıştır.
Yazılan anılar, otobiyografiler, bu trajedinin perde arkasını, ilişkilerini tümüyle ortaya dökmüştür.
Amerikan siyasal tarihinin bu kara lekesi artık tüm politikacılar için bir model olmuştur:
İyi niyetliler için sakınılması ve engellenmesi gereken, kötü niyetliler için ise yararlanılacak bir model!
Bu cadı avının, demokratik bir ülkedeki bu antidemokratik uygulamanın itici gücü, senatör-FBI başkanı-gazeteci üçlüsüdür.
Zaten uygulamanın bu denli etkili olmasının, bütün toplumu boyunduruk altına almasının ve pek çok kişinin hayatını söndürebilmesinin ardındaki güç de bu üçlünün ittifak ederek yarattığı kamuoyu ortamından gelmektedir:
Siyaset, istihbarat ve medya! Hele bunlara bir de yargıyı eklerseniz..."
***
Türkiye'de Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, odatv gibi soruşturmalar, dalga dalga tutuklamalarla sürerken, intiharlara, cezaevinde kalp krizi veya beyin kanamasından veya tedavi edilmediği için kanserden ölenlere aldıran bile olmadı.
Yıllar sonra davaların uydurma senaryoların eseri olduğu anlaşıldı. Hemen herkes beraat etti veya davalar düştü ama ordunun en seçkin kadroları bu süreçte tasfiye edilmiş oldu.
AKP MKYK üyesi olan Abdurrahman Kurt, bu davaların ne anlama geldiğini "Askeri vesayeti bitirmek için biz, Cemaat ve ABD ortak çalıştık" diye itiraf etmiştir.
ABD, McCarthyizm'in kalesiydi ve toplumu baskı altına almanın yollarını iyi bilen bir ülkenin adıydı. Bu itibarla modelin ABD'den alındığını herkes biliyordu da bu işi birlikte yaptıklarına kimse inanmıyordu!
***
İftira kampanyalarının sadece gündemi değiştirmek için yapıldığını iddia etmek, bu kampanyanın hedeflerine bilerek veya bilmeyerek hizmet etmektir. Bu kadar büyük iftira ve yalan kampanyasıyla gündem elbette değişecektir ama asıl hedef, rejim değişikliğini tamamlamak için halkın direnç gücünü kırmaktır. Halkın direnç gücü, milli kurumları ve aydınları tarafından temsil edilir. Montrö'nün değiştirilmesi girişimlerine direnen emekli büyükelçiler ve emekli amiraller gibi…
Milli kurumlar ele geçirilse bile aydınların beyinleri işgal edilemez. Bu sebeple direnen aydınların karalanması gerekir ki rejim değişikliğine, Türkiye'nin Türk devleti olmaktan çıkarılmasına kimse direnmesin...
Milletin direnç gücünün hiç bitmeyeceğini ise zaman, herkese gösterecektir.