50+1’e veda neden şart?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘50+1 sistemi’nin gözden geçirilebileceğine dair sözleri şimdilik gündemden düşmüş görünüyor… Yine de yerel seçimlerden sonra gündeme gelme ihtimali yüksek… Çünkü bu sistem Türkiye için sürdürülebilir değil…
Mayıs 2018’de ‘En büyük risk’ başlıklı yazımda problemin altını şu satırlarla çizmeye çalışmıştım:
“16 Nisan referandumunda millete ve devlete atılan en büyük kazık, PKK'nın siyasî çizgisi HDP ve bundan sonra ortaya çıkabilecek siyasî türevlerin pazarlık gücünü yükseltmek oldu...
İktidar olma veya bir başka deyişle ülke yönetme barajı yüzde 50'ye çıkarıldı... Bu da gösteriyor ki, sadece önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde değil, bundan sonraki tüm seçimlerde PKK'nın kontrolündeki oylar pazarlık masalarına gelebilecek...
Parlamenter sistemden vazgeçişin ve barajı yüzde 50'ye taşımanın en büyük riski tam da bu alanda kendisini gösteriyor...
24 Haziran'da cumhurbaşkanı birinci turda seçilemezse meselâ... PKK'nın HDP üzerinden kontrol ettiği oylar masanın üzerine konulabilecek... Referandumla çıta yükseğe çekilince, bundan sonraki bütün seçimler bir anlamda PKK'nın pazarlık, tehdit ve şantajlarına açık hâle getirildi...
Hatırlayın referandum öncesi propagandayı... "Yeni anayasayla ülkede kararlar çok daha hızlı alınacak, prangalardan kurtulacağız, istikrar olacak, koalisyonlara bir daha dönülmeyecek, güçlü yönetimler ortaya çıkacak" türündendi...
Oysa o günden itibaren 'hukuken' olmasa da 'fiilen' koalisyonlar oluştu... Sonra uyum yasalarıyla buna 'hukukîlik' kazandırıldı ve seçimlere de bu şekilde giriliyor... Yani 'koalisyonsuz Türkiye' tezi ilk dakikada çöktü...
Önümüzdeki seçimler için de, sistem değişmezse bundan sonraki seçimler için de gizli/açık bütün pazarlıklar açısından HDP'nin, yani siyaseten temsil ettiği PKK çizgisinin eli güçlendi...”
***
Hatırlayalım o kampanya günlerini… “Hayır” diyenlere PKK’lı, DHKP-C’li, IŞİD’li, FETÖ’cü olmakla veya aynı çizgiyi savunmakla suçlanmıştı… Oysa bu suçlamanın ne denli büyük bir yanlış olduğu ve sistemin marjinallere pazarlık, tehdit ve şantaj kapısı araladığı ortaya çıktı…
Uç fikirlerin, terör içermeyen aykırı siyasetlerin hakkını ve Meclis’te temsilini savunmak, barajı çok daha aşağıya indirmek başka bir şey, terörizmin sivil ayaklarının sistem üzerinde oluşabilecek ipoteğine sessiz kalmak daha başka bir şey…
Yeni anayasa propaganda edilirken sürekli ABD ve Güney Kore örneklerinden bahsedilmesi ama bugün kısa sürede gelinen noktada, radikalizmin ‘makul’ü tehdit edebilmesi veya ortaklığa soyunabilmesi, bu sistemin en ağır riski olarak belirmiş durumda…
***
50+1’i tutturmak için radikallerin himmetine muhtaç hâle gelmek, kitleleri ikna için yeni paydaşların yüzünü makyajlayarak pazarlamak, bir süre sonra onların tehdit ve taleplerine meşruiyet kazandırmayı da beraberinde getiriyor…
Türkiye için asla sürdürülebilir bir yöntem değil bu… Bu sistem sayesinde gerçek potansiyelinin üzerinde pazarlık gücü elde edenler rahatsız olsa da mutlaka masaya yatırılmalı… Ülke, radikallerin daha fazla pay sahibi olacağı, sırf oy tabanı var diye terör uzantılarının masalarda yer bulacağı riskli alandan hızla çekip alınmalı…