2017 Anayasası da darbe eseri değil mi?

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Türk Parlamenterler Birliği''nin İstanbul Şubesi''nce düzenlenen "Hukukun Üstünlüğü ve Yargı Reformu Konferansı"nda konuştu ve "Türkiye''de herkesin ''Evet, bu benim anayasam'' diyebileceği bir anayasaya ihtiyaç var. Ülkemiz yeni yüzyılına, 2023''e girerken, ben inanıyorum ki Türkiye''de artık darbe anayasasına son vermenin vakti gelmiştir. Türkiye''nin sivil ve demokratik yeni bir anayasa ihtiyacı açıktır. Bunu da parlamentomuzun yapabileceğine inancımız tamdır" dedi.

***

"Darbe anayasası" sözü "hangi darbe?" sorusuna yol açıyor... 1982 Anayasası mı, 2017 Anayasası mı?

1982 Anayasası da 2017 Anayasası da referandumla kabul edildi. 1982''den 2017''ye kadar Anayasa''da o kadar çok değişiklik yapıldı ki, "Darbe Anayasası" dedikleri Anayasa''dan başlangıç ilkeleri ve ilk dört madde dışında neredeyse değişmeyen madde kalmadı.

2017 Anayasa değişikliği ile ülkenin yönetim sistemi de değiştirildi. Parlamenter sistemden tek adam sistemine geçildi.

Peki bu değişiklik nasıl yapılabildi? Daha doğrusu, başarısız olmaya programlanan ve "Allah''ın lütfu" denilen ama kimin lütfu olduğu hâlâ resmen ortaya çıkarılmayan 15 Temmuz darbe girişimi yapılmasaydı Türkiye''de sistem değişikliği getiren bir Anayasa değişikliği mümkün olabilir miydi?

***

Anayasa''daki 2017 değişikliği de bir darbe değişikliğidir! Dünyada darbeler veya darbe girişimlerinin nasıl toplumsal ve sosyal sonuçları olduğunu incelemek isteyen bir araştırmacı için Türkiye, eşi benzeri olmayan bir laboratuvardır. Yalnız, bütün darbelerin veya darbe girişimlerinin ortak tarafı, hepsinde bir ABD parmağı bulunmasıdır.

Türkiye''nin Anayasası''nı değiştirecek kadar etkili olan darbe ve darbe girişimlerinin, Türkiye''yi ABD ve Avrupa''ya daha fazla bağladığı da kesindir. Bu darbe ve darbe girişimlerinin en önemli siyasi sonucu, Türkiye''nin egemenlik ve bağımsızlığından tavizler verilmesine sebep olmalarıdır.

Gerçi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Artık ''dönüşümü yönetmekten'', ''dönüşüme öncülük etmekten'' bahsediyoruz. Herkesle konuşuyor, bağımsız, gerçekçi bir dış politika izliyoruz. Eskisi gibi birilerinin peşine takılıp olan biteni izlemiyoruz." diyor ama bu söylem, Türkiye''nin Suriye''de neden ABD projelerini uyguladığını, ABD''nin PKK/PYD devleti kurmasına neden seyirci kaldığını, Ege''de İzmir ve Aydın''a bağlı Türk adalarını neden Yunanistan''a verdiğini, Rusya''dan alınan S-400 hava savunma sistemini neden kullanmadığını izah etmiyor.

Rusya ile kurulan iyi ilişkilerin güncel sonucu da Kazakistan''a Rusya müdahalesine seyirci kalmaktır! Tıpkı ABD''nin Dedeağaç''a askerî yığınak yapmasına ve Ege''de Yunan sahil güvenliğiyle birlikte devriye gezmesine seyirci kalındığı gibi...

***

Abdülhamit Gül''ün açıklamalarına dönelim. Gül, Adalet Bakanı olarak "Hâkim ve savcılar için de coğrafi teminat uygulaması getirilecek." diye bir müjde de veriyor. Çok iyi ama istenildiği gibi karar vermeyen hâkim ve savcıları, kim görevden alıp başka yere gönderiyor? Soruyu şöyle de sorabiliriz: İktidarın beklentilerine göre karar veren hâkim ve savcıları, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine atamak, hâkim ve savcı teminatının gereği midir yoksa iktidarın hukuku çiğnemesine karşı geliştirilen siyasi bir teminat mıdır? Ayrıca coğrafi teminat, 1924 Anayasası''nda vardı!

Tabii Gül''ün "Vatandaşın adaleti hissetmesi için çalışıyoruz. Adalet, sadece yargısal değil toplumsal anlamda da düşünülmelidir. Hukuk devleti denildiğinde sadece polis, hâkim, adliye kavramları değil, hayatın her alanı düşünülmelidir" sözlerine katılmamak mümkün değil.

Bu itibarla, uygulanan ekonomi politikaları sonucunda 20 Aralık gecesi ülke halkının parası çalınması nasıl bir toplumsal adalettir? Gerçek enflasyon oranı yüzde 63 olmuşken, işçi, memur ve emekliye yüzde 25 zam yapmak, nasıl bir toplumsal adalettir?

Yazarın Diğer Yazıları