Yeni Osmanlıcılık Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül
2003 yılında ABD’nin İstinye’deki başkonsolosluğunda, isimleri belli 10 gazeteciye; “Yeni Osmanlıcılık” başlığı altında, “Türkiye ile ABD’nin ortak çıkarlarının nerede olduğuna” dair özel bir seminer verilmişti. Hatta, bazı gazetecilerin, birkaç gün ortadan kaybolması da buna bağlanmış ve “Bu isimlerin önümüzdeki dönemde; Türkiye’nin ‘milli’ çıkarları ile ABD’nin ‘milli’ çıkarlarını ‘Osmanlıcılık’ maskesi altında birleştirecekleri” ifade edilmişti.
ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nda Siyasi İşler Bürosu sorumlusu Stephen C. Kimmel’in çok önceden bazı yazarlara çengel attığı ve Beyoğlu’nda bir lokantada sık sık bir araya geldikleri biliniyordu.
O dönemde MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, gazetelerin Ankara temsilcilerine bir yemek verdi ve “Aranızda bazı arkadaşların yabancı istihbarat servisi elemanları ile görüştüğünü biliyoruz” dedi.
Sesar adlı İnternet sitesinde ise “İstanbul saldırılarından bir hafta önce ABD Büyükelçiliği’ndeki çalışma seansına davet edilen 28 gazeteci ile önümüzdeki dönemde gerçekleşmesi olası terör dalgasının nasıl karşılanması gerektiği yolunda görüş alışverişinde bulunulmuştur” ifadesi kullanılmıştı.
Bu 28 gazetecinin de MİT tarafından bilindiğini sanıyorum.
Serdar Kuru imzalı yazıda daha ilginç bir bilgi veriliyordu: “Tayyip Erdoğan’ın İstanbul belediye başkanlığı döneminde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 1996 yılı Çalışma Raporu’nun 36. maddesinde de, Kimmel’in adı geçiyor. Çalışma Raporu’nun 36. maddesi aynen şöyle: 27.06.1996 tarihinde saat 14.30’da ABD İstanbul Konsolosu Stephen C. Kimmel Belediyemizi ziyaret etmiş ve Dış İlişkiler Müdürü Mehmet Duman ile Türkiye’deki son gelişmeler konusunda görüş alışverişinde bulunmuşlardır.”
* * *
Erdoğan, son 10 yıldır, Türk kimliği yerine Türkiyelilik propagandası yaptı. Abdullah Gül de başbakanken, 20 bin dolara vatandaşlık satma projesi geliştirmişti!
Cumhurbaşkanı adaylığı üzerinde fırtınalar koparılan Abdullah Gül, bir seminerde yaptığı konuşmada “Milliyetçilik öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. Mesela bunları açık söylemek zorundayım, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür. Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en büyük tahribatı vermiş olan sistemin ilkelerinden biri de laiklik ilkesidir.
İkinci Cumhuriyet, yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum” demişti.
İşte Türkiye’yi yöneten kadronun felsefesi budur.
* * *
Aslında Türklük, Türkiye nüfusunun yüzde 90’ına yakın kesimi için öz kimliktir. Yani 63 milyon vatandaş zaten Türktür. Buna rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, Anayasa’ya göre de Türk kabul ediliyorsa, sorun nerededir? Diyelim ki, 70 milyon insanın 7-8 milyonu kendisini Türk kabul etmiyor! İyi de, ne yapalım yani, bu 7-8 milyon insanın hatırını kırmamak için milli kimliğimizi terk mi edelim?
Türkiye Cumhuriyeti devleti onları zaten anayasal vatandaş olarak kabul etmiştir. Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’nu kuran halka Türk Milleti denilir” demiş ve hiçbir ayırım yapmamıştır. Ancak etnik bilinçleri kışkırtmak isteyenleri bozgunculukla suçlamıştır.
Biz kimseyi Türk olmadığı halde zorla Türk yapmak istemiyoruz. Ancak, anayasal olarak da kendisini Türk kabul etmeyen insanlar için yapabileceğimiz fazla bir şey yok! Bu düşünceler sonucu giriştikleri eylemlerin sonucuna katlanırlar.