'Yarı tanrı' hâline getirilmek istenen kimdi?
1 Kasım'da neden yeniden seçime gittiğimizin cevabı o kadar net ki: Mutlak iktidarının asla paylaşmak istemeyen Tayyip Erdoğan 'seyirci jokeri'ni bir kere daha kullanmak istedi de ondan…
Oysa propaganda nasıl? İktidar partisi koalisyon için elinden geleni yaptı fakat CHP ve MHP ülkeyi kaosa sürükleme uğruna koalisyonu reddettiler!.. Olmayacak şartlar ileri sürerek, ellerini taşına altına koymaktan kaçındılar!.. Hatta MHP HDP'yi hükûmet ortağı bile yaptı!..
Doğru olmayan bu hüküm cümleleri sadece bugünü izah etmiyor, seçim kampanyasının da omurgasını oluşturacak büyük ihtimalle… Fedakâr AKP, uzlaşmaz muhalefet!.. Gerilim, kaos ve ekonomik kriz istemiyorsanız, oylar tek başına AKP iktidarı için!..
Şu kullanmakta olduğu kamu imkânları ve büyük medya gücüyle AKP bu algının daha geniş kitlelerce benimsenmesine çalışıyor… Ümit verme, endişeye sürükleme, daha kötü bir gelecek korkusuyla ürkütme ve kaos dolu 'bugün'le tek başına iktidarın 'dün'ü arasında tercihe zorlama yolunu izliyor…
Hükûmet işte bu propagandaya uygun bir zemin arayışı oluşsun diye kurulmadı ama kamuoyuna sebep olarak muhalefet partilerinin 'düşmanca tutumu' gösterildi… Halbuki CHP haftalarca umutla kovaladı… Oyalandığı anlamadı bile… MHP'ye zaten iki-üç gün ayrılmıştı müzakere için… MHP'nin şartlarının ağırlığı sadece 'mazeret' göstermeye yaradı AKP için… Zaten olmayacakmış ve olmadı…
Muhalefet bu konuda sorumluluk taşımadığını ispatlamaya çalışmakla meşgul… Bülent Arınç'ın son röportajda söyledikleri hem 'Davutoğlu adına' içeriyi taşlama, hem de itiraf aslında… Aynen şunları söylüyor: "Ben hep koalisyon tercihinden yana oldum. Seçim benim tercihim değildi. Başbakan da bunu çok iyi götürdü ama kurulamadı. Bir tek örnek vereyim: Kocaeli'nden bir milletvekili arkadaş geldi. 'Niye hükûmet kurmadınız' diye sormuşlar. O da 'Bizimle hükûmet kurmadılar' demiş. Ak Partili vatandaşın cevabı 'Bizi aldatmayın' olmuş. 'Siz 40 günde bir hükûmet kuramadınız' demiş. Biz hükûmet kurabilir miydik? Kurabilirdik. Sonuçta kurulmadı, yuvarlana yuvarlana bir seçime gidiyoruz…"
İşin aslını itiraf eden Arınç'a bunun sorumlusu soruluyor… O da 'Onu söyleyemem, söylersem başka yerlere gider" şeklinde cevap veriyor… Gerçek sorumluyu, Madagaskar Cumhurbaşkanı'nı ifşa edemiyor tabii ki!..
*****
Siyasette yaşadıklarımızın önemli bir kısmı fiilen yürütülen ve 'Yasal dayanağı olmayan tek adam rejimi'ni yasal dayanağa kavuşturma zorlamalarından başka bir şey değil… 'Sisteme göre kişi' değil, 'kişiye göre sistem' arayışı ülkeyi gerdikçe geriyor…
Etrafı 'Sarayın adamları' tarafından kuşatılmış, hemen hemen hiçbir inisiyatifi olmayan, koalisyon görüşmelerinde "Ya uzlaşmaya çalışırsa" endişesiyle işi bozmak için görevlendirilmiş 'memurlar' eşliğinde turlayan bir Başbakan var… Ne seçim hükûmetinin bakanlarını seçebildi, ne Genel Başkanı olduğu partinin MYK seçiminde etkin, ne de milletvekili sıralamalarında belirleyici olabilecek konumda…
Ne 'emanetçi' tanımına tam uyuyor, ne de 'iç güveysinden hallice'ye… O konuşamayınca Arınç örneğinde olduğu gibi 'vekâleten' konuşanlar piyasaya çıkıyor… '
Arınç, Erdoğan'dan söz ederken, önce "Karşımızdaki insanı yarı tanrı hâline getirmenin anlamı yok" diyor ve Davutoğlu için 'o herkesten daha temiz' nitelemesi yapıyor… Daha temiz!.. Herkesten!.. Bunu tersten okursanız 'herkesten daha az kirli' çıkar… 'Yarı tanrı hâline getirmenin anlamı yok' denilen kişiye karşı çok cüretkâr cümle değil mi?
AKP bir koalisyon partisiydi ve bu vasfını artık taşımakta zorlanıyor… Onun için mutlak iktidarın sürmesi için 'tek parti rejimi'ne değil, o tek partinin tamamen o kişinin iki dudağının arasına hapsolduğu 'tek adam rejimi'ne ihtiyaç var…
Ülkedeki bütün seçimlerin bu arayışa hizmet etmesi isteniyor… AKP'deki MYK seçimlerinin de, milletvekili aday seçimlerinin de, 1 Kasım genel seçimlerinin de!.. Tutar tutmaz ama hesap bu… Bakalım muhalefetin gücü koalisyonu istemeyen tarafın Erdoğan olduğunu anlatmaya yetecek mi?