Vurulması gereken üçüncü başkent
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik darbe teşebbüsü başarılı olsaydı güneyimizden işgal başlayacağını ima eden sözler söyledi... Muhtemelen ABD'yi kastederek "O gece Kobani'de ne hazırlık yaptılar? Çıksın açıklasınlar. Müttefikleri açıklasın. O gece Kobani'den kimler Türkiye'ye gireceklerdi? Neler yapacaklardı, nereleri işgal edeceklerdi, nasıl bir kaos yaşatacaklardı? Kaç milyon vatandaşımızın şehadetine sebep olacaklardı?" şeklinde cevaplarını aslında bildiğini hissettiren sorular sordu...
Bunları söyleme görevinin tarım ve hayvancılıkla ilgilenen bir Bakana düşmesi ilginç tabii... Tıpkı 14 Ağustos'ta yeni provokasyonlar olacak, trafolar patlatılıp Türkiye karanlığa gömülecek iddiasının bir Büyükşehir Belediye Başkanı'na düşmesi gibi...
Darbe bilgisinin o kadar istihbarat kuruluşundan değil de enişteden geldiği bir ülkede, Kobani'den Türkiye topraklarına girecek binlerce YPG'li terörist bilgisinin hayvancılıkla uğraşan birimden gelmesine şaşırmamak lâzım!..
***
Faruk Çelik'in dillendirdiği bilgiler muhtemelen doğru... Zaten sayıları farklı olsa da topraklarımıza girip isyanı yayacak ve uluslararası müdahaleye hazır hâle getirecek teröristlerin varlığı biliniyordu... Eğer darbe girişimi kaosla sonuçlanıp, Ankara'ya belirsizlik hâkim olsaydı bölge tamamen karıştırılacaktı...
Bizim için sürpriz değil bu olanlar... Uzun zamandır o tehlikeye dikkat çekmeye çalışıyoruz... 'Dört parçalı Kürdistan' iddiası söz konusu... Bölgede sınırların değişmesi için gerekçe oluşturularak başkentlere müdahale ediliyor...
Sınırlar ilk önce Irak'ta değiştirildi... Saddam'ın temsil ettiği Bağdat vuruldu... 36. Paralel'in kuzeyi Bağdat'ın askerî ve siyasî denetiminin dışına çıkarıldı... Egemenlerin dalga geçercesine kurdukları "Irak'ın toprak bütünlüğü korunacak" cümleleri eşliğinde Irak bölündü... Körfez'e ikinci müdahale Kuzey Irak'ta sözde otonom yapı oluşturdu...
'Güney Kürdistan'dan sonra sıra 'Batı bölge Kürdistan'daydı... Bağdat'ın otoritesinin vurulduğu gibi Şam'ın otoritesinin vurulması gerekiyordu... Önce uluslararası müdahaleye haklılık kazandıracak hâle getirildi... Türkiye dâhil bölge ülkelerinin desteği sağlandı... Türkiye ileride kendisine belâ olacak Kuzey Suriye'ye kendi toprakları üzerinden terörist ve silah gönderilmesine -üstelik törenlerle- aracılık edecek kadar uyutuldu... Sonuç: ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri ikinci parçayı yani 'Batı Kürdistan'ı inşa ediyor...
Sıra üçüncü parçada yani Türkiye Cumhuriyeti topraklarını içeren 'Kuzey Kürdistan'da... O hâlde Türkiye'nin kaosa teslim olması, Ankara'daki devlet otoritesinin zayıflaması ve ülkenin provokasyonlarla uluslararası müdahalelere daha açık hâle getirilmesi gerekiyordu... Sivil halkın bir kısmından da destek bulacak bu model Irak ve Suriye'de sonuç almıştı, Türkiye'de de alabilirdi...
Bu yılın başında 1128 akademisyenin imzasıyla çıkan "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiri de muhtemelen tercümeydi ve Türkiye'ye 'İnsan hakları çiğneniyor, savaş suçu işleniyor, planlı biçimde katliam ve sürgün yapılıyor' ithamlarıyla dış müdahaleye çağrı niteliğindeydi... Önce yardım kuruluşları ve gözlemcilerle başlayacak, sonra da doğrudan siyasî ve askerî müdahaleyi gerektirecek şekilde sinsi bir organizasyondu...
***
Türkiye Cumhuriyeti darbeyi savuşturdu diye bu planlar rafa kalkmayacak... Şartları olgunlaştırmak için yine her yönteme başvurulacak... Endişemiz o ki, bugüne kadar Suriye politikasından çözüm sürecine, Kuzey Irak'la ilişkilerden millî kimliğimizin tanımına kadar üst üste hatalar yapan ve sonunda duvara çarpanların, bu acı tecrübeden ders çıkarmamış olma ihtimali...
Herhangi bir vatandaşa "Türkiye'nin en büyük 5 düşmanını sıralayın" deyin... Sonra da "Bunlardan hangisi ülkemizi yönetenleri aldatmamıştır?" diye sorun... Geriye ne kalır acaba?
İşte insanı ürküten bu 'aldatılma potansiyeli'... Müesseselerinde önemli ölçüde çürüme yaşamış bir devlette 'yeniden yapılandırma' sözü önemlidir ve desteklenmelidir... Sıkıntı bunu kimlerin kimlerle birlikte yapacağında... Başarısızlığı tescillenmiş ve aldatılmaya aracılık etmiş kadrolarla mı, yoksa gerçek millî unsurlarla mı?