Vesikalı siyasî İslâmcılıkla buraya kadar!
Akılları hâlâ Davos'taki 'One minute' çengeline asılı kalan siyasî İslâmcılarımıza soralım: İçinizde Mavi Marmara ile ilgili dört İsrailli komutan hakkında verilen tutuklama ve kırmızı bülten kararının İnterpol'e gönderilmemesinin gerçek sebebini sorgulayan namuslu kaç kişi var?
Bir ülkedeki siyasî İslâmcıların çoğunluğu 'sivil' değil de 'vesikalı' yani 'resmî' olursa böyle olur elbette... Yönetimden bağımsız düşünemez, harekete geçemez, hesap soramaz, gerektiği yerde sadece susar, en utanmazı ise tevil eder...
Bir yığın gazeteci ne yazılar yazmıştı Mavi Marmara üzerinden... İsrail'i lanetlemişler, şehadetleri hayırlamışlar, işi iktidar lehine siyasî şova dönüştürmüşlerdi... Bugün ise hiçbirisinden çıt çıkmıyor 'kırmızı bülten' rezaletiyle ilgili...
Konu sadece gemide yakınlarını kaybeden zavallı ailelerin konusu olmuş durumda... Mavi Marmara yolcularını ve daha sonra gemiyi karşılayan 'bindirilmiş kıtalar' gitti, şimdi adliye önünde basın toplantısı yaparak, Adalet ve Dışişleri Bakanlıkları hakkında suç duyurusu yapan bir avuç mağdur insan kaldı... Sarayburnu'nda tekbir getiren 'kurşun mücahitler'in yerinde yeller esiyor... Yalnızlık içindeki garibanlar ise hak peşinde...
***
Anlaşmalara aykırı biçimde Kuzey Irak yönetimi Bağdat, denetimden petrolü kaçırıyor, kendisi ihraç ediyordu... Bunu da Türkiye üzerinden yapıyordu... Akdeniz'de trampa edilen petrol İsrail limanlarına akıyordu... Hükûmet bir yandan 'İsrail'e posta koyan' görüntüyü iç piyasaya pazarlarken, diğer yandan İsrail'e akan petrolle ilgili kaçamak cevaplar veriyordu... "Kargonun nereye gittiğini bilmiyoruz, orasıyla ilgili değiliz... Parası Halkbank'a yatıyor" gibi...
O zaman kaleme aldığım "Mavi Marmara kurban taşır, gemiler petrol" başlıklı yazıma IHH çok bozulmuştu ve tekzip bile göndermişti... Şimdi o IHH ve Başkanı da rahatsız çünkü arada kaldılar... Bir yanda Adalet Bakanlığı yani hükûmet, diğer yanda mağdur aileler...
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, tutuklama ve kırmızı bülten kararını vereli neredeyse bir buçuk yıl olmuş... Dosya Adalet Bakanlığı'ndan bir türlü çıkıp da İnterpol'e gönderilmiyor... Bakanlık tarihte görülmemiş üzere bir de Dışişleri Bakanlığı'na soruyor... İki bakanlık karşılıklı süreyi uzattıkça uzatıyor...
Devlet kurumları içindeki masonlar ve sabatayistlerle ilgili çalışmalarıyla bilinen Yüce Katırcıoğlu'na göre bu geciktirme ve savsaklama son derece planlı... Davayı takip eden aileler iki bakanlığın yetkilileriyle ilgili suç duyurusunda bulunurlarken, IHH Başkanı da engelleyen bürokratları açıklamakla tehdit etmişti...
Peki bu kadar önem verilen ve büyük sansasyona sebep olan Mavi Marmara'yla ilgili bu tasarruf sadece üç-beş bürokratın harcı olabilir mi? Güçlerini kimsenin tartışamayacağı, "Kapıyı kırın, alın" talimatlarının verilebildiği, "Gücü yeten yıksın" sözlerinin artık sıradanlaştığı, her şeyden haberi olan ama işine geldiği zaman müdahale eden, gelmediği zaman ölü taklidi yapan 'muktedir rejim sahipleri' bundan habersiz olabilir mi?
Allah aşkına bu rejimde, icap ettiğinde bir Bakan'a bile "Çantamı kap da gel" diye talimat verilen bir düzende Genel Müdür kimdir, yetkisi nereye kadardır? Onun gücü hangi kırmızı bülteni engellemeye yeter?
***
Mavi Marmara meselesi Türkiye'de siyasî İslâmcılığın kalitesini, daha doğrusu kalitesizliğini, çapsızlığını ve kullanılma potansiyelini ele vermiştir... Nasıl Doğu Türkistan'da 'Müslümanlara zulüm var' diye yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra Erdoğan'ın Çin'i ziyareti ve ardından 'terör' vurgusu, bunların dilini boğazlarına kaçırdıysa, Mavi Marmara'nın kırmızı bülten meselesi de öyle oldu!..
Sipariş ve güdümlü İslâmcılıkla buraya kadar... Haaa illa da bir yerlerde tekbir getirmek gerekiyorsa, adres verelim... Geçen hafta Kuzey Irak Başbakanı Neçirvan Barzani İstanbul'daydı, programlara katıldı, resmî görüşmeler yaptı ve petrolün parasının önce Halkbank'a yatırılacağını tekrar açıkladı... Hadi şimdi bir kamu bankamızda artan petrol mevduatı için, binanın önünde, içimizdeki ateş eşliğinde tekbir getirelim de günahlarımızı bastıralım!..