Vakit daralırken

PKK'nın sivil uzantısının bir Bakan'ı, üstelik İçişleri Bakanı'nı görevden aldırdığı bir ülkede, milliyetçilerin kendi çocuklarını işlek cadde kenarına dizip, kamera önünde onlara hava basan bir polis şefini hukuk karşısına çıkaramaması ne acı? Belki daha da acı olan, onu hukuk karşısına çıkarmayı bir görev gibi görecek, lüzum hissedecek kurumlarının veya yöneticilerinin olmaması…

Bütün 'üfürük gücü'nü sosyal medya üzerinden kullananların, içinde iri iri lâfların bulunduğu yazılı açıklamalarla bütün günü geçirenlerin küçülttüğü ve ufuksuzluğa mahkûm ettikleri bir iklim bu…

'Camia içi mesele' oldu mu ne de gür çıkıyor sesler değil mi? Eskiden minibüs arkalarında yazılırdı "Havan kime güzelim?" diye… Sahi havanız kime? 'Fikirde hür emirde robot' safsatasına teslim olduğunu zannettiğiniz yol arkadaşlarınızdan başka havanız kime?

Neden Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde sarı-kırmızı-yeşil paçavralarla gömülen Şerafettin Elçi Havaalanı var da Şehit Gün Sazak Havaalanı yok? Ama ondan kötüsü neden sizin böyle bir derdiniz yok, neden bundan ar etmiyorsunuz?

İdeolojik olarak sadece Türkiye'ye değil, dünyaya nizam verme iddiası taşıyan milliyetçiler neden büyük düşünme kabiliyetlerinden mahrum kaldılar da büyük hedeflerin çok çok uzağına savruldular?

***

Bu durum geleceğin doğru yapılandırılması adına topyekûn bir muhasebeyi gerektiriyor hiç kuşkusuz… Yıllar önce Mamak'ın işkencehanelerinden geçmiş bir dedenin torunun elinden tutup Metin Tokdemir Olimpiyat Stadı'na maça gittiği bir Türkiye neden olmasın meselâ?

Yurda gelmek için Frankfurt Havaalanı'ndaki uçuş bilgilerini kontrol eden bir gurbetçi o elektronik tabelaya baktığında Alparslan Türkeş Havaalanı'nı okusa…

Süleyman Demirel'in, Bülent Ecevit'in, Necmettin Erbakan'ın, Abdullah Gül'ün, Tayyip Erdoğan'ın adlarının bulunduğu üniversiteler zincirinde Muhsin Yazıcıoğlu'nun adı da görülse…

Milliyetçiler tarihilerinde çıkaracakları ilk Başbakan'ın eliyle, ülkenin en büyük ve en estetik câmisinin temelini atsalar, adına da Dursun Önkuzu Câmii deseler… Sağını solunu da AVM dolduranlara, sucuk-dönerden ibaret medeniyet tasarımcılarına inatla Osman Turan Enstitüsü gibi yapılarla donatsalar… Büyük şehirlerde Gökalp, Enver Paşa, Atsız kürsüleri kursalar… Necati Bayır İnsanlık Müzesi açsalar…

Yılmaz Güney gibi bir katilin Siverek'te heykelinin dikildiği bir ülkede, şehirlerdeki en güzel bulvarlara parklara Ümraniye'de katledilen beş işçinin adlarını nakşetseler… Adana'daki öğretmenlerin, Hikmet Tekin'in ve diğerlerinin…

Tiyatro salonlarına, viyadüklere, tünellere, köprülere 'tarih'in hak verdiği ama 'talih'in görmediği kahramanlarının adlarını koysalar, kıyamete kadar yaşatmak için…

***

Çok mu zor? Büyük düşünme özellikleri ve hedefleri olmamışlar için çok zor görülebilir… Eğer hayal kurma özelliğinizi ve azminizi kaybetmişseniz bu zorluk daha da artabilir… Önce inanmak lâzım, tarihî tecrübeyi ve azmi kuşanarak inanmak…

Çünkü bu toplumda milliyetçileri iktidara taşıyabilecek potansiyel fazlasıyla var… Hedef kitleyi ikna edecek, rezervin hakkını verecek, her şeyden önemlisi böyle bir hedefi olacak bir yapının başarmaması mümkün değil…

Milliyetçiler sağlıkla atlatmaları gereken en kritik eşikteler şimdi… Konuya "Zaten dünyada milliyetçi partilerin oranları üç aşağı beş yukarı belli, bundan iyisi Şam'da kayısı" rahatlığında bakanların daralttığı ufukların açılması ve büyük düşünülmesi gerekiyor… Zaten bütün mesele yenilgileri 'kalıcı kimlik' hâline getiren ruh hâlinin aşılmasında…

Yani mesele, istenilmesinde… Zaten milliyetçi istediğinde o hayal olmaktan çıkacaktı değil mi? PKK'nın Bakan kellesi aldığı bir Türkiye'de, 18-20 yaşındaki kardeşlerinin hukukunu taciz eden bir polis şefinin hukuk karşısına çıkarılmadığı bir Türkiye milliyetçinin 'büyük Türkiye'si değildir, olamaz da…

Arka bahçede oyalanmaya mahkûm 'ihtiyaç akçesi bir milliyetçilik' değil, 'yöneten milliyetçilik'se doğru olan, büyük düşünmek bir mecburiyettir… Ve vakit daralmaktadır…

Yazarın Diğer Yazıları