UYKU DEĞİL DİPSİZ KUYU
Her gazetecinin böyle anları (=dönemleri) vardır. “Boşa yazıyorum” duygusuna kapılır. Bu, yalnızca “duygu” değil, “gerçektir” de.
Çünkü gazeteci, icra makamı değildir. Yalnızca “uyarır.” Bu uyarılarının ve sunduğu bilgilerin dikkate alınması onu mutlu eder. Yazdıklarının tersine gelişmeler süregittikçe, “E biz, niçin boşa yazıyoruz” duygusu yoğunlaşır.
“TÜRKÇE İBADET”E HAYIR, “KÜRTÇE İBADET”E EVET!..
Bakınız Türkiye’nin bugünlerdeki tartışma konularına.
Efendim, Diyarbakır’da camide “Kürtçe mevlit” okutulmuş; bunu coşkuyla destekleyenler var.
Oysa bu çevreler, “Türkçe ibadet” e karşı çıkan, “Kur’an Rab’çedir. Arapça değildir. Türkçe ibadet olmaz. Dünyanın başka yerinde ezan o ülkenin dilinden okunsa nasıl anlayacağız” gibi sözlerle karşı çıkıyorlardı.
Türkçe’ye hayır, Kürtçe’ye evet!..
Öyle mi?
EVRİM Mİ YARATILIŞ MI?..
Bir başka tartışma ise, Darwinizm.. Bu yıl “Dünya Darwin yılı” imiş, çünkü Darwin 200 yaşına girmiş.. TÜBİTAK’ın “Bilim ve Teknik” dergisi bunu kapak konusu yapmış, ama son anda baskıyla çıkarılmış. Ortalık kaynıyor.
Bu çok eski bir konu. Biz bunu Ceviz Kabuğu’nda yıllar önce defalarca tartıştık. “Evrim” mi, “Yaratılış” mı?.. Evrimin İslâmiyet’teki yeri?.. Evrimi destekleyen Darwinist ilahiyatçılar yok mu?.. Darwinizm, Allah’ı yok saymak mı?.. Bilimin test aracı din midir?.. Ve benzeri pek çok soru. (Büyük olasılıkla Ceviz Kabuğu’nda bu hafta tekrar bu konuyu ele alacağız.)
Ama şimdi ben sizleri çok daha eskilere, 200 yıl öncesine değil, 2.400 yıl öncesine götürmek istiyorum. Türkiye’nin gerçek sorunlarına.
Diyeceksiniz ki, 2.400 yıl öncesi ile Türkiye’nin bugünkü sorunları arasında nasıl bir bağlantı var?..
SOKRATES 2.400 YIL ÖNCESİNDEN UYARIYOR!..
Antik çağ Yunan düşünürü (filozofu) Sokrates, Atina’da M.Ö. 470’te doğmuş, M.Ö. 399’da ölmüş. O çağa dönüyoruz. Okuduktan sonra yukarıdaki sorunun yanıtını sizler vereceksiniz.
Atina’da bir alan: Sabah. Yer yer dikilmiş, uyuyan Atinalılar, arkaları dönük. Sokrates girer, ak saçlı bir koca, ama dinç mi dinç. Ayakta uyuyanları görünce acı acı güler. (Kaynak: Oflazoğlu, A. Turan, “Sokrates Savunuyor”, Varlık Yayınları, İstanbul, 1971, s.13.)
Sokrates: (Bir yurttaşı omuzundan sarsarak): Hey!
Yurttaş (Esneyerek döner): Kim o?
Sokrates: Güneş!
Yurttaş: Ne?
Sokrates: Çok oluyor güneş doğalı. Uyan artık, Atinalı!
Yurttaş: Ne yapmalı uyanıp da?
Sokrates: Uyan da düşün!
Yurttaş (gözlerini açarak): Neyi?
Sokrates: Olup bitenleri.
Yurttaş (uyuklayarak): Peki.
Sokrates: Düşünüyor musun?
Yurttaş (gözlerini aralayarak): Neyi?
Sokrates: Toplayıp toplayıp götürüyorlar yurttaşları, sorguya çekiyorlar ikide bir. Güvenliği korumak içinmiş bunlar.
Sen, Atinalı bir yurttaş olarak ne düşünüyorsun bu konuda?
Yurttaş (tedirgin): Sırası mı şimdi bunun?
Sokrates: Ne zamanmış sırası bunun?
Yurttaş: Ne bileyim ben? Elbet vardır bir sırası. Vay canına! Ne düşünüyorum bu konuda ha? Ben mi ne düşünüyorum? Ben?
Sokrates (alaylı gülerek): Evet, sen, kendin.
(Yurttaş düşünmeye başlar. Sokrates, Apollodoros’u sarsar.)
Apollodoros (gülümseyerek açar gözlerini): Amma da geç olmuş... Uyku değil dipsiz kuyu. Düş babam düş, düş babam düş!
Sokrates (omuzundan tutarak): Düşün de düşme dostum, düşün!
Gereğinden fazla uyumak,
Ölüme çalışmaktır büsbütün.
* * *
2.400 yıl önce ha?