Ümmetçilik algısıyla gizli Araplaştırma politikası

Bir ümmetçiliktir gidiyor…
Gelin bakalım ümmet nedir, ümmetçilik nedir?
Ümmetin kelime anlamı tam olarak şu;
Müslümanlığa bağlı olan,
Hazreti Muhammet’in yolundan giden Müslümanların tümü
Ümmetçilik yani Pan-İslamizm ise;
Müslümanları tek bir İslam devleti altında veya
İslami prensiplere sahip uluslararası bir örgüt altında
birleştirmeyi savunan bir siyasi harekettir...
Arap dilinin, kültürünün, kimliğinin kademeli olarak benimsenmesini tarif eder.
İslam dini ve bunlarla ilişkili olarak İslam'a dayanan sosyo-politik düzen ile
Arapça bir kitap olan Kur'an da Araplaşmada merkezi bir rol oynamıştır.
Ve bu, genellikle fethedilen topraklarda İslamileştirme ile beraber ilerlemiştir.
Ümmetçilik davası ya da kavramı,
Arapların elinde tamamen siyasi bir amaç ve oyuncak olmuştur.
Şu anda Arap olarak bilinen toplumların çoğu aslında Arap değil.
Emeviler Döneminden itibaren Araplar,
Arap olmayan milletleri kendi potalarında eritmeye başlamışlar,
Arap olmayan birçok milletin milliyetlerini, Milli Benliklerini ve
Milli Kültürlerini kaybettirerek Araplaştırdılar.
Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Libya, Cezayir halkının kökeni Arap değildir ama Araplaştılar.
İşin özü de burada başlıyor zaten.
Libya aslen Berberi’dir.
Berberiler, bugünkü Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ı içine alan
Kuzey Afrika'nın bilinen en eski yerli halkıdır.
Bazı mağara resimlerinin bulunmuş olması, Berberiler'in
bu paleolitik toplulukların soyundan gelmiş olabileceği tezini güçlendirmektedir.
Mesela Rabia’dan bildiğimiz
Türkiye’de de etkili olan Müslüman Kardeşler hareketinden tanıdığımız Mısır, aslen Kıpti...
Kıptîler veya Koptlar, Mısır'ın eski halkıdır.
İskender'in Mısır'ı alması ve İskenderiye şehrini kurması ile beraber
Helenistik bir kültür ile etkileşime geçmişlerdir.
Kıptîcenin yazımında içerisinde büyük çoğunlukla
Yunan harfleri barındıran Kıptî alfabesi kullanılmaktadır.
Cezayir Tuaregtir.
Tuaregler Cezayir halkının temelini oluşturan Arapların dışında kalan bir topluluk.
İşin ilginç tarafı ise bu Sahara insanları, yaşam biçimi anlamında tipik
“Asya Bozkır kültürü”nün benzeri gibiler.
Zaten onlar da köken bağlarının Asya olduğunun bilincindeler.
Meselâ Nijer’in Agadiz ve İstanbuleva şehrinde yaşamakta olan Tuaregler,
evlerine Türk bayrakları asarak Türk olduklarını ve
Türklerle kardeş olduklarını söylemekteler.
Çeşitli Tuareg klanları arasında yapılan araştırmalar sonucunda varılan tesbitler şöyle:
Bu halkın kültür özellikleri, tipik Türkmen kültürünü yansıtmakta!
Orta Asya Turan illerinde, vaktiyle kullanılmış olan
Göktürk yazısına benzer bir alfabe kullanmakta Tuaregler.
Giyim kuşam tarzı Türkmen göçer kadınlarını andırmakta.
Ama gel gelelim Cezayir’in baskın nüfusu şu an Araplardan oluşmakta.
Ve ülke yönetimi de tamamen Arapların elinde.
Filistinliler Girit asıllı. İnanmak zor gelecek belki…
Antik Filistinliler ya da Filistler MÖ 12. yüzyılda
İsrailoğulları ile yaklaşık olarak aynı dönemde Filistin'e yerleşmiş ve
bölgeye bugünkü ismini vermiş olan Ege kökenli halktı.
Lübnan halkı Fenikeliydi.
Suriyeliler Süryani.
Irak Akadlıydı...
İslamiyet’i yayma bahanesi altında Araplaştırma politikası yürütüldü yüzyıllarca.
Arap işgalleri sonucu bütün bu milletler Araplaştı.
Kültürleri yok oldu gitti ve hepsi de perişan bir halde yaşam sürüyor...
Araplar 7. yüzyılda önce, bölgenin en köklü uygarlıklarından birisi olan
Pers uygarlığını asimile ettiler, Pers kültürünü din üzerinden Araplaştırdılar,
Perslere yönelik saldırılar ve işgaller gerçekleştirerek
İran-Pers topraklarındaki Zerdüşt dinini ve kültürünü ortadan kaldırdılar,
Persleri İslam dinini benimsemeye zorladılar.
Daha sonra, hem Araplar hem de Persler,
Orta Asya’dan batıya doğru göç eden ve Şamanist inanışta olan Türkleri,
İslam dinini kabul etmeye zorladılar.
Ancak Anadolu’daki Arap etkisi,
Selçuklu ve Osmanlı döneminde bile belirli sınırlar içinde kaldı.
O günkü şartlarda Halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile
akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i hilafeti kılıç zoruyla aldı.
Ama Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıktı ve
Sultan Selim'e biat etmek istemediler.
Bu sorunu çözmek için bir orta yol bulundu.
Mısır’dan ve Arap diyarlarında seçilecek iki bin civarında ulemanın, İstanbul'a yerleştirilmesi.
Mollalar, Ebu Suud Efendiler İstanbul’a davet edilerek,
para, mal, mülk, arazi de verilerek kalıcı olarak yerleştirildiler.
İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir değişle Türk İslam’ı terk edilerek,
Arap İslam’ına doğru everilmesini böyle sağlandı.
Bu proje hayata geçince bundan sonra artık imparatorlukta
bugün de kısmen olduğu gibi Türk kelimesi yasaklandı.
“Türk’üm!” “Türkmen’im!” diyen Kızılbaş diye aşağılanır,
dışlanır, kafası kesilir oldu.
Gazi Paşa, "Orduya ilk katıldığım günlerde, bir Arap binbaşısının
'Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın' diye tokatladığı bir
Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim."
der.
Osmanlı’daki durum aslında çok güzel özetlemiştir.
Daha sonra da Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmasıyla birlikte
bu etki; laikliğin benimsenmesiyle,
Türkçe dilinin Arapçanın ve Farsçanın etkisinden kurtarılmasıyla,
siyasi, kültürel, bilimsel, felsefi, sanatsal gelişmelere de
kapıların açılmasıyla, asgari düzeye düştü.
Bir Arap gazeteci şunları söylüyor:
"Siz Osmanlı'nın dört yüz yıl bizi yönettiğinin söylüyorsunuz
ama biz sizi çocuklarınıza verdiğiniz isimlerden,
cenazenizi nasıl defnedeceğinize,
düğünlerinize ve selamlaşmanıza kadar bin dört yüz yıldır yönetiyoruz zaten."

Arap kültür emperyalizmi, ABD’nin de desteğiyle,
1950 yılından itibaren, Anadolu topraklarında yeniden devreye sokuldu.
Biz Türkler, İslamiyet ile birlikte Arap ve Fars kültürlerini de birlikte almış olduk.
Yaşam şeklini ve bazı hurafeleri de din diye kabul ediyoruz.
Kur'an-ı Kerim ve Hadisleri inceleyince İslamiyet ve hurafeleri karıştırdığımızı görüyoruz.
Arapların Türkleri asimile etmesi sonucu ortaya çıkan bir din kültürü,
“otantik, bize ait” bir algı olarak ortaya konuyor!
Oysa Türkler ile İngilizler, Türkler ile Fransızlar, Türkler ile Almanlar,
Türkler ile İtalyanlar, Türkler ile Yunanlılar,
Türkler ile Ermeniler arasındaki fark ne kadar büyükse,
Türkler ile Araplar arasındaki fark da o kadar büyük.
"Araplar Müslüman, dolayısıyla bizden, dilimiz de sizden olsun!
Üstelik bizi Müslüman yapanlar da onlar!
İslam dini Türklerden çıkmamış ki.
Araplardan çıkmış."
böyle bir mantık kabul edilemez.
Türklerin büyük çoğunluğu neden Hıristiyan, Musevi olmadı?
Çünkü Orta Doğu’ya geldiklerinde en fazla Araplarla etkileşim içinde oldular.
Arap kültürü ve diliyle, diniyle Türk kültürünü asimile etti.
Gerçek bu kadar apaçık ortada.
Arap kültürü Anadolu kültürünü yaklaşık bin yıldır da asimile etmeye çalışmaktadır.
Şöyle diyor Doktor Rıza Nur:
“Türk yasa, töre ve millîyeti Arab dîni sıvağında
tuz suda erir gibi eriyip gitmiştir.
Bu hâl aşağı yukarı 10 asır sürmüştür.”
(Mayıs 1942 / Tanrıdağ Dergisi)
Arapların tamamen asimile edemediği Türkler de diğer kavimlerle aynı sona doğru ilerliyor…
Peki, Araplaşan bu milletler çok mu ileri gitti, mutlu mu?
Tabii ki de hayır…
Mısır dünyanın en modern bilim merkezlerinden biriydi
bilimsel seviyesi kütüphaneleri dünyada eşsizdi eski mısır piramitleri
hala eşi benzeri yapılamayacak eserler.
Fenikeliler dünyanın en iyi gemicileriydi.
Fenike zengin ticaret merkeziydi.
Suriye Süryanileri taş ustası ve altın ustalarıydı sanatçıydı hepsi.
Filistinliler gemi ve ticaret ustasıydı.
Bugün bu milletlerin hepsi adeta birer ateş çukuru içinde...
Ümmet olmak, kimliklerini kaybetmek hepsini mahvetti.
Bu tarihsel somut bir gerçektir!..
Türkler ve Türkiye bu milletler gibi bir ateş yumağı içinde değilse
halen kimliklerini korudukları içindir.
Ki; kaosun sinyalleri çoktan kendini göstermeye başladı.
Fakat son durumda Türk kimliği içerden yıkılmak tehlikesi yaşıyor.
Arabistan İsrail ve Avrupa’dan desteklenen dış güç piyonları
“ümmet kardeşliği” kisvesi altında Türk kimliğini ve
Atatürk ilkelerini yok etmek için yoğun çaba içindeler.
Büyük oyunu görmek için 1982 tarihli Oded Yinon planını da araştırmak şarttır.
Etnik ve mezhepsel çatışmalar çorap söküğü gibi
bir ülkeden diğerine yayılacaktır tezi üzerine kurulmuştur.
Plana göre ülkeler İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarına göre parçalanacaktır.
Bu ülkeler öncelikli sırasına göre;
Irak, Suriye, İran, Türkiye ve Pakistan’dır.
Tüm bunlar bir yana ümmet fikri bir Arap Emperyalizm projesidir.
Neden mi?
Türkiye'nin resmi dilinin Arapça olacağı,
herkesin Arapça öğrenmek mecburiyetinde olacağı

yandaş basın kalemlerince kulaklarımıza fısıldanmaya başlanmıştı.
Arap ülkeleri ile ticaretimizin artacağı bu yüzden Arapça bilenlere ihtiyaç olacağı,
üniversite yaşına gelmiş gençlerimizin Edebiyat Fakültelerinin
Arap dillerine kayıtlarını yaptırmaları tavsiye ediliyordu.
Yeni doğan bebeklere çoğu yanlış bilinen,
hatta anlamları kötü olan Arapça isimler koyma furyası olmuştu.

Milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye sürülerek yumuşak işgal sağlandı,
ezici bir çoğunluğu genç erkeklerden oluşan
Afganlılar ve Pakistanlılar doldurulmaya başlandı.
Yıllarca Türk evlatlarına Arapları sevmeyi ve Araplara saygı göstermeyi
İslam'ın adeta bir iman şartı haline getirdiler.
Türkiye'nin son yıllarında da Arap emperyalizmi ve İslamcı siyaset ile
Anadolu kültürü, Arap kültürünün asimilasyonuna uğradı.
Türk olma bilincini Türklüğü yanlış öğrettiler,
Irkçılık dediler, kafatasçılık dediler öcü gibi gösterdiler.

Mustafa Kemal Atatürk’ü de din üzerinden öcü gibi gösterdiler ki
bugün hala Atatürk büstlerine saldırıların başka izahı yok.
Ne diyor Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk:
"Bu memleket dünyanın beklemediği, asla umut etmediği ayrıcalıklı bir varoluşa sahne oldu.
Bu sahne en az 7 bin senelik bir Türk beşiğidir.
Beşik doğanın rüzgârıyla sallandı;
beşiğin içindeki çocuk doğanın yağmurlarıyla yıkandı,
o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından
evvela korkar gibi oldu sonra onlara alıştı;
Onların oğlu oldu.
Bir gün o doğa çocuğu, doğa oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu;
Türk oldu...
Türk budur.
Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir."

Kanalıma Abone Olmayı ve Bildirimleri Açmayı Unutmayın:
https://www.youtube.com/@erdemavsar0

Yazarın Diğer Yazıları