Vahdettin’in Türklere hakaret ettiği o sözleri: Türkler; dini, soyu sopu, yurdu belirsiz cahiller sürüsü
Osmanlı’da başta birçok padişah olmak üzere üst düzey yönetimde büyük bir Türk düşmanlığı vardı.
Devletin en üst mertebelerinde Ermenilere, Rumlara yer veren Osmanlı’da son Padişah Vahdettin’in Türkleri aşağılayan sözleri de bunun adeta kanıtıdır.
Atatürk''ün rütbelerini, nişanlarını ve madalyalarını söktü.
Yetmedi; Atatürk''ü ve silah arkadaşlarını idama mahkum eden Divan-ı Harbi Örfi kararını imzaladı.
O da yetmedi; Atatürk ve silah arkadaşlarının “katli vaciptir” fetvasını onay verdi.
Osmanlı’nın son Padişahı Vahdettin, milli mücadeleyi engellemek için elinden gelen her şeyi yaptı, sonra da İngiliz gemisine binerek ülkeden kaçtı.
Yıllardır yıkılmaya yüz tutmuş ve kuruluşundaki Türklük bilincini çoktan yitirmiş Osmanlı’nın son padişahı Vahdettin, sadece milli mücadeleye değil Türklere, Türklüğe de düşmandı.
Osmanlı''dan önce Anadolu''nun yüzde 80''i Türktür. Osmanlı bu oranı yüzde 50''nin altına indirmiştir.
Vahdettin’in kendi de itiraf ettiği gibi Osmanlı, Yavuz Sultan Selim’den sonra tamamen Türkçülük karşıtı politika izledi.
Devletin son dönemlerinde en üst kademelere Ermeni ve Rumların doldurulması, bunun sadece bir yansıması.
"SOYU SOPU BELLİ OLMAYAN..."
Bu Türk düşmanlığının en somut örneği ise kaçak padişah Vahdettin’in Mısır’da yayımlanan bir makalesidir.
Vahdettin bu açıklamasında kaçışına kılıf uydurup, kendini savunmak için çabalarken satırlarının arasına Türk düşmanlığını da sıkıştırmıştır.
Refik Halid Karay’ın elde ettiği Mısır’da yayınlanan El Ahram gazetesinin 16 Nisan 1923 tarih ve 14024 sayılı nüshasında Vahdettin’in Türk milletinin aşağıladığı ve soyuna sopuna dil uzattığı bölüm şöyledir:
"Netice-i kelâm olarak şurasını beyan ederim ki, hilâfet meselesinin halli, dini, kavmiyeti, vatanı meşkuk ve mahlût (kuşkulu ve karışık), askerîden ve sünuf-u saireden (diğer sınıflardan) mürekkep bir şirzime-i kalile (küçük bir azınlık) ile, kısmen mükreh ve mücber (korkutulmuş ve zorlanmış) ve kısmen ahvalin ledünni-yatından (iç yüzünden) bî-haber olarak mugfel halinde (kandırılmış) bulunan beş altı milyonluk masum Türk kavminin selahiyeti dahilinde olmayıp, bu; üçyüz milyonluk âlem-i İslâmın tamamına taallûk edecek bir mesele-i azimedir."
Ayrıca Sultan Vahdettin, bununla da kalmayıp Osmanlı’nın Yavuz Sultan Selim’den sonra Türk saltanatı değil Saltanat-ı Muhammediyye olduğunu şu sözlerle savunuyor:
"Ceddim Osman Gazi’den Selim-i Evvel’e kadar Devlet-i Osmaniyye namıyla Türk Saltanatı (sayfa 10) var idi, Selim-i Evvel’den sonra ise bu saltanat hilâfetin inzimamıyla (eklenmesiyle) Saltanat-ı Muhammediyye haline geçmişti."
Murat Bardakçı her ne kadar yalanlamış olsa da işin aslı budur…
Sultan Vahdettin''in; Türklere, Ankara hükümetine ve Atatürk''e ağır hakaretler ettiği, Mısır, “El-Ahram” gazetesinin yayınladığı, ama bizim Osmanlıcılar tarafından sürekli inkar edilip, gizlenen Vahdettin''in meşhur ''Hicaz Bildirisi"nin Fransız arşivinden çıkan belgesi şöyle:
OSMANLI ŞİİRLERİNDE TÜRK DÜŞMANLIĞI
Bunun yanı sıra; Kanuni Sultan Süleyman’ın has şairlerinden Taşlıcalı Yahya, “Türk-i ebter” yani, soysuz Türk diye aşağılar ve şunları söyler:
"Bî-namaz idi hem yüz-i kare
Düşmeyince başı inmezdi yere
O yüzü kara, alçak adam namaz kılmazdı
Başı kesilmeden, yere değmez.
Saray sekreteri Kadimi mahlaslı şair:
Türk’ü zannetme ki ola âdem
Türk ile oturma durma bir dem
Ser-i Etrak’i kesip hiç yime gam
Uktül-üt Türk’e velev kane ebak
Türk’ü sakın insan sanma
Bir an bile asla gelme bir araya
Türklerin başını üzülmeden kes
Baban bile olsa Türk’ü katlet"
Meşhur şair Nef’i de şöyle diyor:
"O faziletle bak eşek Türk’e
Asrının hâce-i efdali görünür
O anlayışla bak eşek Türk’e
Çağının seçkin hocası görünür.
Gider ol Türk-i dûnı kim dahi
Torbasında seferceli görünür
Uzaklaştır o aşağılık Türk’ü ki
Torbasında ayvası görünür (donunda götü görünür)
Türk’e Hak, çeşme-i idraki haram etmişdir
Eylese her ne kadar sözünü sihr-i helâl
Allah,Türk’e akıl çeşmesini haram etmiştir
İsterse sözlerini sihirlerle bezesin"
Padişah hocası sayılan tarihçi Sadettin Efendi de Türk’ten söz ederken, Etrak-ı bî-idrak, yani "Akılsız, anlayışsız aptal" Türk, der.
Örnekleri çoğaltmak mümkün.
"DEVŞİRMELER YALILARDA SEFA SÜRERKEN TÜRK MİLLETİ TEZEK PEŞİNDE KOŞUYORDU"
Büyük Türk düşünürü ve tarihçi Yusuf Akçura, meşhur Üç Tarz-ı Siyaset kitabında Osmanlı’nın bu konudaki siyasi politikasını şu sözlerle özetler:
"Osmanlı milleti oluşturma projesi Bayezid dönemi başlayıp Abdülaziz döneminde, başarısız olunduğunun anlaşılması üzerine terk olunur. Türkiye Cumhuriyeti Türkçülüğün başarısıdır."
Ömer Seyfettin ise şu cümle ile "İslamcılık adı altında Türk düşmanlığı yapan soysuzlardan nefret ediyorum." bu politikaya öfkesini dile getirmiştir.
Öte yandan büyük tarihçi Halil İnalcık da Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclis’te ilk kez seslenirken "Büyük Türk Milleti" diyerek hitap etmesini şu cümleler ile anlatmıştır:
"Bu topraklarda son 700 yılda bir tek yönetici yoktur ki konuşmasına “Türk” diyerek başlasın."
Bu cümle bu konuda son 700 yılın özeti olsa gerek…
Ahmet Haşim''in 3 Eylül 1919 tarihinde dönemin Manisa Milletvekili Refik Şevket Bey''e gönderdiği mektupta "İstanbul’daki devşirmeler, Saraylarda, Boğazın iki yakasında ve Marmara Denizin kenarındaki köşklerde, yalılarda lüks hayat sürerken, Anadolu''daki insan hayvan peşinde koşup, tezek toplayıp ısınmak için uğraşıyordu." sözleri ise Türk insanının ne kadar değersizleştirildiğinin sadece küçük bir örneğidir.
Osmanlı’nın Türk olup olmadığını da tartışmaya açan Mutlu Tuncer, “Osmanlı’nın Türk olduğunu kanıtlayan hiçbir belge, hiçbir bulgu yoktur. Ama Osmanlı’nın Türk olmadığına dair birçok delil vardır. Türk olgusu, Osmanlı’dan çok uzaktır” diyor. Öte yandan Osmanlı’nın bir hanedanlık kültürü olduğunu savunan yazar, Osmanlının hiçbir zaman Türklerle barışık olmadığını öne sürerek, Kurulduğu günden bu yana, Türk olduğunu söylemeyen, Türkleri iteleyen bir saray topluluğunun bize ecdat olarak dayatılması büyük bir yanılgıdır, diyor.
Bu makaleyi "Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağımdır" diyen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle bitirmek yerinde olsa gerek:
"Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım."
"Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir."
"Ne mutlu Türk''üm diyene"