Türkiye'ye tehdit nereden geliyor?
DPT eski uzamanı Haluk Dural, "Türk-Amerikan ilişkileri ve ulusal çıkarlar" başlıklı makalesinde "Türkiye'nin toprak bütünlüğünü kim tehdit ediyor?" diye soruyor.
Dural, soruyu cevaplayabilmek için jeopolitik değerlendirmelerden sonra ABD Askeri Haberalma Dairesi'ndeki Başkan Yardımcılığı görevinden 1998 yılında emekli olan Yarbay Ralph Peters'in Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi'nin Haziran 2006 sayısında yayınladığı Ortadoğu haritasına işaret ediyor:
* Bu makalede yer alan haritaya göre Ortadoğu'da sınırların nasıl yeniden çizileceği açıklanırken, "Diyarbakır'dan Tebriz'e kadar yayılacak Hür Kürdistan, Bulgaristan ve Japonya arasındaki en batıcı devlet olacaktır." tespiti yer almaktadır. Bu arada 1941 tarihli ABD ordu haritasındaki Kürdistan hedefini gözden kaçırmamak gerekir. Gerek bu harita ve aynı haritanın Barzani ve PKK sitelerinde yayınlanan versiyonu Türkiye'den toprak talep edildiği gerçeğini perçinlemektedir.
* ABD'nin 60-80 değişik ülkeden topladığı dinci radikal sapık ve katil sürülerini Türkiye, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelerin yardımıyla Suriye'ye sokup, İŞID terör örgütü adıyla Suriye'yi iç savaşa sürüklemesi,
* Suriye'de "müttefikim" dediği PKK/PYD/YPG gibi çeşitli isimler altında 70 bin kişilik ağır silahlarla donattığı PKK ordusuyla ve 20'yi aşkın askeri üssüyle işgali sürdürmesi,
* Türk Hava Kuvvetleri'nin faaliyetlerini izlemek için Ayn El Arab ve doğudaki Rumeylan hava üslerine 445 km menzilli 2 adet AN/TPS-75 tarama radarı yerleştirmesi,
* Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetlerine karşı ABD, İsrail ve Yunanistan'ın düzenli şekilde deniz tatbikatları yapması, bazı ABD düşünce kuruluşlarının Türk-Amerikan savaşı senaryoları yayınlamayı sıklaştırması ile birlikte düşünürsek soruyu tekrar soralım:
* Türkiye'nin toprak bütünlüğünü kim tehdit etmektedir?
* Bu sorunun cevabı emperyalist ABD ve müttefikleridir.
* Bu durumda Türkiye'nin ulusal savunma stratejisi, Türk topraklarını tehdit edenlere (düşmanlara) karşı ivedilikle tedbirler almayı gerektirir.
***
Dural, bu incelemeden sonra S-400'ler konusuna geliyor:
* S-400 yüksek irtifa hava savunma füze sistemi, dünyanın en etkili sistemi olup, her bakımdan ABD ve diğer NATO ülkeleri tarafından üretilen benzer sistemlerden kesinlikle üstündür.
* Türkiye'nin S-400 sistemi almasına ABD veya NATO müttefiklerinin karşı çıkmalarının esas sebebi Türkiye'ye karşı bir askeri müdahale planları yapmış olmalarıdır.
* S-400 sistemi kesinlikle alınmalıdır. Türkiye'ye stratejik bir caydırıcılık sağlayacaktır.
* ABD ambargo uygulayabilir. Buna iç cephede birlik sağlanarak karşı koyulur.
* Türkiye'yi NATO'dan çıkartamazlar… F-35'leri, mevcut savaş uçaklarımıza ve helikopterlere veya diğer kritik silah sistemlerimize yedek parça vermezler. Bu durumda başka kaynaklardan tedarik ile yerli üretimi arttırmak imkânı elimize geçer ki, bu durum "tam bağımsızlık" yönünde önemli bir fırsattır.
***
Türkiye, bir taraftan da ABD hava üsleri tarafından kuşatılmış durumdadır. Bu sebeple, Türkiye'nin iç cephesi güçlendirilmelidir. Bu güç, "başkanın etrafında ittifak" şeklinde elde edilemez.
Peki ne yapmalı? Bu soruyu dün Cahit Armağan Dilek cevaplandırdı:
"Türkiye İttifakı için ilk yapılması gereken, etkisiz ve yetkisiz hale getirilen TBMM'nin yeniden millî iradenin gerçek temsil yeri haline getirilmesi, Meclis'ten çıkacak hükümetin yürütme erki rolünü ve görevini üstlenmesi, Cumhurbaşkanlığı'nın da öncesinde olduğu gibi icra makamı değil Türk devleti ve milletinin birliği ve bütünlüğünü temsil makamı haline getirilmesidir."
Biz de "Başlangıçta yeleğin düğmeleri yanlış iliklenmiştir. Şimdi bütün düğmeleri çözmek ve hukuka uygun şekilde yeniden düğmelemek zorundasınız" derken ve Atatürk'ün "Önce Meclisi sonra ordu" değerlendirmesini hatırlatırken aynı öneride bulunmuştuk.
Türkiye, yeniden "hukuk devleti" olmazsa, kendisini koruyamaz duruma düşer.