Türkiye’nin asıl sorunu ve Sinanoğlu

Türk halkı, Oktay Sinanoğlu’nu, “Türkçe, matematik gibi bir yapıya sahiptir. Bu sebeple bilim dili olmaya en uygun dildir” sözleriyle bağrına bastı. Bu sözleri, 28 yaşında “dünyanın en genç profesörü” unvanını almış bir bilim adamı olarak söylediği için çok etkili oldu.

Bu arada, dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz, “Türkçeden bilim dili olmaz” diyerek Sinanoğlu’nun görüşlerini çürütmeye çalıştı. Bu sebeple, Sinanoğlu, kendisiyle tanışmak için gittiğim Şişli’deki Kimya Fakültesi’ndeki sohbetimizde Gürüz’den “Mr. Pürüz” diye söz etmişti.

* * *

Bir ara yönettiğim bir gazetede kendisine köşe yazısı yazmasını önermiş ve ikna da etmiştim. Yeniçağ televizyonunda yaptığımız programda, 1947’de daha bir çocukken Ankara’da Amerikan askerlerini gördüğü zaman, “Biz İstiklal Savaşı’nı bunun için mi yaptık?” diye düşündüğünü söylemiş ve özetle şu tarihi değerlendirmeyi yapmıştı:

“Sonra anladım ki Türkiye, Yalta Konferansı’nda ABD’nin etki alanına terk edilmiştir. Buna karşılık Doğu Avrupa da Sovyet etki alanı olarak kabul edilmişti. Amerikan askerlerinin bu anlaşmadan hemen sonra İsmet Paşa’nın yaptığı gizli anlaşmalarla Türkiye’ye gelmesi, hatta Meclis binasının duvarına bitişik bir şekilde karargâh kurmalarından da durum belli oluyordu. O tarihten sonra Türkiye, Amerikan yörüngesine girmiştir. Soğuk Savaş bittiği halde Türkiye bu yörüngeden kurtulamamıştır. Devletin kendisi ve silahlı kuvvetleri, NATO üzerinden Amerikan etkisi altında iken bağımsız siyasi partilerin olması mümkün değildir.”

Bu konuşmadan çok önce, Sinanoğlu’nu 1999 seçimleri öncesinde röportajlar için gittiğim MHP Genel Merkezi’nde Devlet Bahçeli’nin makam odası önünde görmüştüm. Sonradan siyasi partilerden umudu tamamen kestiğini söylemişti.

Aslında 2000’e doğru giderken “10 yıla kalmaz Türkiye bağımsızlığını tamamen kaybedebilir” diyordu. Bu sebeple, Türkiye’yi adım adım dolaşarak halkı bilgilendirmeye çalışıyordu.

* * *

Yalta Konferansı, 4 Şubat 1945’te Kırım’ın Yalta şehrinde Lavidia Sarayı’nda yapıldı. Konferans’ta ABD’yi Roosevelt, İngiltere’yi Churchill ve SSCB’yi Stalin temsil etmişlerdi.

Yalta’da, bir anlamda paylaşım yapılmış ve çeşitli ülkeler, değişik ülkelerin etki alanı olarak kabul edilmişlerdi.

Rusya, Yalta’nın ardından, Türkiye’den Kars ve Ardahan ile birlikte Boğazlar’da üs istemişti. Türkiye’deki bazı çevrelerde halen yalanlansa da Molotov’un anıları, talebin gerçek olduğunu gösteriyor.

Sinanoğlu’na göre bu da Stalin ile Roosevelt arasında kararlaştırılmış bir oyundu. Rusya, anlaşma gereği bu taleple, Türkiye’yi ABD’nin kucağına itmişti!

* * *

Gazeteci Fehmi Koru ise “Çatışmanın taraflarını doğru konuşlandıralım” başlıklı yazısında, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Yeni Dünya Düzeni’nin “Türkiye Batılı bir ülke olacak” kararını verdiğini belirttikten sonra “Egemen güçler bu gelişmeyi yalnızca dört yıl geciktirebildiler. 1946 seçimlerine hile karıştırılarak CHP tek parti yönetimi sürdürüldü, ama 1950, Türkiye’yi demokrat raya oturttu” diyecekti.

Koru, “Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının farkı tam da bu noktada: Demokrat çizgideler ve ülke için doğru tercihin eksenden şaşmamak olduğunu da biliyorlar... Ara sıra tereddüt geçirseler, başka yönler kendilerini cezbetse bile kısa sürede yönlerini doğrultabilecek bir uzgörüye ve esnekliğe sahipler” sözleriyle AKP iktidarının Amerikan ekseninde yürüdüğünü itiraf etmiş, böylece Sinanoğlu’nun tespitini, Türkiye’yi yönetenlere çok yakın bir gazeteci olarak teyit etmiş olacaktı.

Sinanoğlu’na göre Türkiye’nin asıl sorunu buydu.

Nur içinde yatsın.

Yazarın Diğer Yazıları