Türk dünyasıyla ilişkiler
Bugünlerde Kıbrıs Harekâtı’nın 50. yıldönümünü kutladık. 50 yıldır Kıbrıs Türkleri kendi kendilerini yönetiyorlar. 15 Kasım 1983’te Kıbrıs’taki Türkler Rauf Denktaş’ın önderliğinde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu demektir ki 41 yıldan beridir, Türkiye Cumhuriyeti yanında ikinci bir bağımsız Türk devleti var: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC).
1991 sonlarında iki Türk devletine beş bağımsız Türk devleti daha eklendi: Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan.
Türkiye, beş Türk cumhuriyetini ilk tanıyan ülke oldu. Kısa zamanda da bağımsız Türk cumhuriyetleriyle ilişkiye girdi. Resmî veya resmî olmayan birçok ortak toplantı yapıldı; üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları arasında çeşitli ilişkiler kuruldu. Bunları tek tek saymaya gerek yok. İsteyen genel ağa girerek bunları öğrenebilir.
Ben sadece bazı somut kuruluşlardan ve sonuçlardan söz edeceğim. 1992, 1993 yıllarında Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan Latin alfabesine geçti.
Kazakistan’da ve Kırgızistan’da iki ortak üniversite kuruldu: Hoca Ahmet Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi ve Türkiye-Kırgızistan Manas Üniversitesi.
Türkiye’deki birçok üniversitede Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları bölümleri, Türk dünyasıyla ilgili araştırma enstitüleri ve merkezleri kuruldu. Üniversitelerin ilgili bölümlerinde Türk dünyasına dair araştırmalar binlere ulaştı.
1993 yılında kurulan Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY), Türk dünyası UNESKO’sudur ve yalnız bağımsız Türk cumhuriyetleri değil federe veya özerk bütün Türk devletleri kültür bakanlıkları arasında iş birliği yapan, ortak faaliyetler yürüten bir kuruluştur.
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, 2021 yılında Türk Devletleri Teşkilatı adını aldı. Beş bağımsız Türk cumhuriyetinin asıl üye, Türkmenistan, KKTC ve Macaristan’ın gözlemci üye olduğu bu teşkilat Türk dünyasının en üst seviyedeki resmî kuruluşudur.
Daha birçok kuruluş ve teşkilat var. Ben konuyu 2010’da kurulmuş bulunan Uluslararası Türk Akademisi ile kapatayım.
Bazı dostlarımız Türk dünyası ilişkilerinin gidişinden ve hızından memnun değil. Mesela iki cumhuriyetin hâlâ Latin alfabesine geçmemiş olmasından, Özbekistan Latin alfabesindeki sapmalardan dolayı bir ümitsizlik havası içine girmiş arkadaşlarımız var. Genç olanlara bir diyeceğim yok ama benim yaşımda olanlar için yukarıdaki gelişmeler ancak rüyalarında görebilecekleri gelişmelerdir. Sovyetlerdeki Türklerle hiç temasımız yoktu. İlmî ve kültürel temaslar dahi yapamıyorduk. Türk dünyası hakkında kıt imkânlarıyla kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan tek bir sivil toplum kuruluşu vardı: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü. Şimdi onlarca kuruluş var, ayrıca üniversiteler, enstitüler, kurumlar var.
Onlarca yıl birkaç dernek ve dergi etrafında toplanan sınırlı sayıda milliyetçilerdik. MHP ve ülkücü teşkilatlarla birlikte sayımız arttı ama yapabildiğimiz sadece yılda birer kez “Esir Türkler Haftası” ve “Altaylardan Tuna’ya Gecesi” düzenlemekten ibaretti. Ancak şunu da söylemeliyim: Bir dava uğrunda yıllarca çalışır, didinir, ömrünüzü verirsiniz ve sonunda hiçbir şey elde edemediğinizi düşünürsünüz. Böyle düşünürsünüz ama uzun yıllar sonra ortaya çıkacak olan olumlu sonuçta sizin çalışmalarınızın da az veya çok mutlaka bir katkısı olacağını unutmayınız.
Sapmalara, kırılmalara ve bazı yanlış uygulamalara rağmen ilişkilerin gidişi bence iyiye doğrudur ve beklediğimden hızlıdır. Sosyal ve siyasi olaylar bazen birden hızlanır ama genellikle yavaş seyreder.
Son cümlelerim şunlardır: Ülküler insan ömrüyle sınırlı değildir ve hızlı beklentiler, umudun en büyük düşmanıdır.