Tanık! Ağaya kalk!
Tayyip Erdoğan'ın mesajı okunurken AKP kurultayında herkesin ayağa kalkması ve mesaj bitine kadar oturmaması önemliydi…
Bu bir aşamaydı şüphesiz… Erdoğan'ın Genel Başkanlık döneminde yaptığı konuşmaları oturarak dinleyen delegasyon ve taraftarlar, bugün bir level atlamış ve ayakta dinleme pozisyonuna geçmiş durumdalar…
Şimdiden Badi Ekrem gibi birileriyle kültür-fizik çalışmalarında fayda var… Çünkü bir dahaki kurultayda kendilerini daha da geliştirmeleri ve Erdoğan'ın konuşması sırasında amuda kalkmaları istenebilir… Zor olabilir ama olsun, 'demokrasi şöleni' dediğiniz Bavyera faşingi değildir nihayetinde… Ciddi bir iştir kurultay… Zaten tarihi değiştiren hangi devrim kolay olmuştur ki?
Bu 'ayağa kalkma' işini kim akıl ettiyse takdir etmek lâzım… Şimdi o zekâlardan çıtayı daha da yükseltmelerini bekliyoruz… Meselâ Suudi Arabistan'ın yeni kralı Selman'ın kartondan maketini yapan ve tebrik için gelen halkı o kartonla tokalaştıran zekâ gibi… Veya bir otel açılışında Erdoğan'ın kurdeleyi kesmek için kullandığı makası camekâna yerleştirip sergileyen kafa gibi…
Zaten o meşhur İsviçreli bilim adamları yaptıkları ampirik çalışmalar sonucu diyorlar ki, mesajın ayakta dinleneni makbuldür, iki mesajı arka arkaya oturarak dinleyenlerin dünya ve ahiret hayatı berbat olur!..
Salonda bulunmayıp da, televizyon başında izlerken ayağa kalkılıp kalkılmayacağı konusu ise alimler arasında hâlâ tartışma konusu!..
***
Galiba bir de özür dilemem gerekiyor… Çünkü "AKP kurultaylarında delegeye hiç zahmet verilmiyor... Kimi seçeceklerine dair beyin hücreleri israf ettirilmiyor... Her şey paket servis şeklinde önlerine geliyor... Kalori harcadıkları tek eylem, önlerinde isim yazılı kâğıdı katlayıp zarfa koymak ve yaklaşık 10-15 adım attıktan sonra hükümet komiserinin önündeki sandığa o zarfı itivermek" diye yazmıştım…
Özeleştirimi veriyor, pişmanlığımı dile getiriyorum… Zira 'kalori harcadıkları tek eylem' bu değilmiş… Çünkü mesaj okunma süresince ayakta durmak da bir miktar kalori harcanmasında sebep olabiliyor… Üzerine bir de alkışı ilâve edince ortaya ciddi bir kalori maliyeti çıkabiliyor!..
***
Ne tuhaf çelişkilerimiz var böyle… Bir parti kurultay toplayıp delegelerini ayağa kaldırıyor… Bir başka partinin delegesi ayağa kalkıyor ama kurultayı toplayamıyor!.. Birisinin başındakiler ülkeyi yönetiyor, diğerinin başındakiler rollerine razı biçimde seyrediyor!..
İlkinin ritüeline hiç itiraz edemeyenler, ikincinin demokratik hakkını engellemek için bildikleri bütün engelleri çıkarıyorlar ve Sunay Akın'ın şiirindeki o tecavüzcüyü oynuyorlar… "Elinde terazi tutan zavallı kadın / gözleri bağlı olduğu için / kendisine tecavüz edenin / kim olduğunu göremedi…" dizelerine nazire yaparcasına…
Devran otomatiğe bağlanmış gibi dönüyor… Siyasî anlamda 'tapınmacı' bir kültür iş bitirirken, demokratik hakkını kullanmak isteyen bir diğeri cüzzamlı muamelesi görerek 'yöneten siyaset'in ısrarla dışında tutuluyor!.. Bir nevi 'siyasî paganlık'la 'hür irade' kapışmasında 'hür irade' aleyhine sakat sonuç doğuyor…
***
Hipnoz seansı gibi bir kurultay 'demokrasi şöleni' sayılacak!.. Diğer yandan demokratik haklarını kullanmak isteyenlerin çabaları 'proje, ön kesme tezgâhı, cemaat vs.' gibi iftiralarla bastırılmaya çalışılacak!.. Ve buna hangi organla gülüneceğine karar verilemeyecek!..
Hayat boyu saygı duruşlarıyla, mozolelere çiçek konulmasıyla, özel defterlere yazı yazılmasıyla dalga geçilecek, bunların dindeki karşılığıyla hasımlar vurulacak!.. Ya sonra? Sonra 'kınadıklarınızla imtihan zamanı' ve çuvallama!..
"İnsanlar rahat etmek için kendi hürriyetlerini liderlere ve onların ideolojilerine feda ederler. Hürriyetten kaçarak sorumluluktan kurtulurlar" diyen Erich Fromm haklıdır ama sonrasında Nazım Hikmet gibi olmak da vardır… Birkaç yıl öncesine kadar Stalin'e övgüler dizerken, ölümünden sonra Kruşçef'in onu aşağılamasıyla birlikte şu dizeleri yazar: 'Kalktı üzerimizden, binlerce ton betonun, demirin, alçının, kâğıdın yükü / Bıyıkları çıktı, çorbamızın içinden / Üzerimize abanan gözlerinin korkutucu bakışlarından kurtulduk…'
İşler iyi giderken problem pek görülmez ama sonra en küçük bir sendelemede hayat böyle acımasızlaşır!..