Suyu kesilmeyen sevda pınarı Karacaoğlan

-Sual eylen bizden evvel gelene

Kim var imiş biz burada yoğ iken-

Âşık bir bakıma içinde bulunduğu kültürün ve üzerinde yaşadığı coğrafyanın ürünüdür. Karacaoğlan dendi ünüm duyuldu diyen Karacaoğlan, Anadolu'da yüzyıllardır çok benimsenmiş, her yöre insanı onu kendinden saymıştır.

Kilis yöresinde yaşayan Çavuşlu Türkmenleri, Barak Türkmenleri ve Kara Keçili oymakları kendilerinden sayarken, Diyarbakırlılar Akpınar köyünden olduğunu ileri sürmekte; Nizip, Mut, Silifke ve Gülnar halkı da kendilerinden saymaktadır. O,

Seyyah oldum gezdim gurbet illeri

Kor etti bağrıma yeter ayrılık

dizeleriyle vurguladığı gibi çok gezmiş, her yerde bir iz bırakmıştır.

Karacaoğlan’ın şiirlerinde aşk, gurbet, doğa konularıyla yoğrulmuş yaşama sevinci dile gelir. Halk dilini en iyi kullanan, halk şiir geleneğini en iyi yaşatan, aruzla hiç şiir yazmayan, hiçbir şiirinde yinelemeye düşmeyen Karacaoğlan'ın sanatı kendine özgüdür.

Karacaoğlan'ın en büyük özelliği, Gevheri ve Âşık Ömer gibi âşıkların divan edebiyatının etkisinde kalırken, Onun hiç etkilenmeyip, divan şiirinden tamamen uzak kalışıdır. Şiirle müziği birleştiren ender sanatçılardan Karacaoğlan, Yunus Emre çağında başlayan tasavvuf felsefesinin etkisinde kalmamış, tekkelerle bir ilişki kurmamış, dünya sevgisi, güzel, doğa ve insanlar arasında yaşama sevinciyle kadın sevgisini duyarak yaşamış, bu sevgiyi çevresine aşılamaya özen göstermiştir. Yunus Emre için öteki dünya ve Tanrı sevgisi ne ise, Karacaoğlan için de bu dünya ve insan sevgisi odur.

Karacaoğlan'ın şiirlerinde kullandığı dil, 17. yüzyıl güney Anadolu Türkmenlerinin dilidir. Göçebe yaşam biçiminin zengin deneyimleri ile beslenmiş bu yerel dili kullanışındaki ustalık ve incelik onu çağının diğer âşıklarından ayıran en önemli özelliktir.

Karacaoğlan’ın sözcük dağarcığı çok zengindir. Hem kendi devrinin ve yöresinin, hem de eski Türkçenin; belik, annaç, ayruk, göbelek, şıvga, alazlama (dağlama), arzuman, siyeç (fese dizilen altın), gibi yöresel sözcük ve deyimler Karacaoğlan'ın şiirlerinde öyle güzel kullanılmıştır ki şiirini ayrı bir havaya sokmuştur.

Karacaoğlan'ın şiirlerinde yer yer görülen adu (düşman), bend (bağ), çeşm (göz), elvan (renk), hâr (diken), icazet (izin), rahiya (koku) gibi yabancı sözcükler onun yaşadığı yüzyılın gereği halkın günlük yaşamına girip yer ettiği görülen yabancı sözcüklerin doğal kullanımıdır.

Dili arı olan Karacaoğlan’ın söyleyişi de diline uygun olarak açık, duru, içtenlikli ve dolaysızdır.

Kış gününde güller bitmez

Bitse de bülbülü ötmez

dizelerinde görüldüğü gibi halk şiirinin geleneksel kalıpları yerine kendi söyleyiş olanaklarını yaratarak şiirinin dilini de özgün kılmıştır.

Karacaoğlan’ın söz sanatlarına da önemli ölçüde yer verdiği görülmektedir. Divan şairleri kadar olmasa bile

Harâmî olmuş gözlerin

Beller keser demedim mi

gibi deyişleriyle eskilerin teşbih dediği benzetme sanatını oldukça önemsemiştir.

Bütün güzellere ve güzelliklere âşık gönlünü çiçekten bal toplayan arıya, güzellerin boyunu selvi dala benzetmiş;

Aşk ateşin değirmende öğüttüm

Eledim kalburdan elekten çektim

dizelerinde görüldüğü gibi mecaz sanatını da kendine özgü ve ustaca kullanmıştır.

Halk edebiyatının ortak mazmun ve motifleriyle Kaş: Keman, hilal, yay; Yanak: Elma, gül; Ağız: Fincan, kutu, şeker; Dudak: Kiraz, bal; Diş: İnci, sedef gibi sevgiliyi ve niteliklerini anlatmıştır.

Güzelliği görebilmek, güzeli sevebilmek, önce insanın gönül dokusunun sevgi hücreleriyle dolmasına bağlıdır. Bu tıpkı arı peteğinin balla dolması gibidir. O, seven bir halk adamı olup duygularını çekinmeden ortaya koyan gerçekçi bir kişiliğe sahiptir.

Yaşama sevinciyle dolu olan âşığın gönül kapısı bütün güzellere ve güzelliklere açıktır. Karacaoğlan, bütün şiirlerinde Türkmen halkının gelenek ve göreneğini:

Türkmen ili yaylasına yürüsün

*

Telli mahramasın atmış başına

*

Kutnu zıbın giyme dedim giydin mi

*

Meles gömlek giymiş vücudu nazik

*

Yârimin giydiği atlasın hası

biçiminde özgün bir anlatımla yansıtmıştır. Diyar diyar gezdiği anlaşılan Karacaoğlan'ın:

Gidip istanbul'dan ferman getirdim

Herkesin sevdiği verilsin diye

*

Erzurum dağının karı çekilsin

Ak koyunlar yürüsün de gidelim

*

Dolaştırdın bana Urum 'u Şam 'ı

Bilmez o cahiller terk eder seni

*

Şu Antep ilinde serv-i zamana

Orda eser bad-ı saba yelleri

biçimindeki deyişlerinden; Adana, Konya, Karaman, Tokat, Bor, Ankara, Kayseri, Diyarbakır, Sivas ve Bursa yörelerinde bulunduğu, Halep ve Mısır'a gittiği görülmektedir.

Karacaoğlan, yaşamının uzun bir bölümünü Çukurova'da geçirmiştir. Şiirlerinin tamamı bu yörenin özellikleriyle bezelidir.

Gezip gördüğü yerleri de beğenmiş olmakla birlikte oralarda yurt tutup kalınmayacağını vurgulayıp yöresini, yöresinin güzellerini şiirlerinde dantel gibi işlemiştir.

Karacaoğlan’ın şiirlerinde yalnız güzeller anlatılmamıştır. Onda yiğitlerin yeri başkadır. Dizelerinde Atasözleri, vecizler ve öğütler inci taneleri gibi serpilmiştir.

Kara bağrım ezdin ne salınırsan

Cevahir pas tutmaz ne silinirsin

(Altın pas tutmaz) atasözüne; Od düştüğü yeri yakar

Değme dalda gül mü biter

(Ateş düştüğü yeri yakar) atasözüne;

Mecliste ârif ol kelamı dinle

El iki söylerse sen birin söyle

(El iki söylerse sen birin söyle) atasözüne;

Yeni belledim güzellerin huyunu

Gel denmeyen yere varılmaz imiş

(Çağrılmayan yere gidilmez) atasözüne;

O yâr bize yine name yollamış

Ârif olan sözlerinden anlamış

(Arife tarif gerekmez) atasözüne;

Ateş olmayan yerde tütün mü tüter

Ak göğsün üstünde çimen mi biter

(Ateş olmayan yerden duman çıkmaz)

Atasözüne göndermeler yapmıştır.

Karacaoğlan, şiirlerindeki canlılığı ve Karacaoğlan edası dediğimiz iç ahengi, kıvraklığı, rahatlığı, içtenliği, dili yapmacığa kaçmadan en yalın biçimiyle kullanarak yakalamış, bu rahat söyleyişi:

Mestine de Karacaoğlan mestine

Aşına da Karacaoğlan aşına

gibi yinelemelerle güçlendirmiş, renk cümbüşü içinde oluşturduğu dizeleriyle okuyanla sıcak ilişki kurmuştur.

Bana kara diyen dilber

Gözlerin kara değil mi

dizesinde hüznün rengini kişiyle özleştirerek sevdirmiş, güzelin saçının siyahlığını, kaşının karalığını dile getirip güzellik motifi olarak kullanmıştır. Siyahın karşısında beyazı:

Baktım ak gerdanında ben kara kara

Beyaz göğsün görünmüyor düğmeden

*

Ak elleri deste deste güllüdür

gibi söyleyişlerle iki renk arasında bir denge sağlayıp dizelere ışıltı getirmiştir.

Kadın güzelliğini nitelerken en çok:

Güzel olan gül benzini soldurmaz

*

Suya gider allı gelin mor gelin

gibi söyleyişleriyle kırmızı renge yer veren Karacaoğlan,

Al üstüne yeşil donu giyenler

*

Yeşil başlı gövel ördek

diyerek doğa rengi olan yeşili ön plana çıkarır.

Viran oldum mor sümbüllü bağ iken

*

Güvercin topuklu sarı meslimin

*

Ala gözlerine kurban olduğum

dizelerle de renkli ve ışıklı dünyasını aydınlatıp şiire kattığı canlılık ve parlaklıkla Adana âşıklık geleneğinin özünü oluşturmuştur.

Yazarın Diğer Yazıları