Suç, kurumsallaşıyorsa neler olur?

İktidar çevreleri de dahil, Türkiye’de aklı başında herkesin üzerinde mutabık kaldığı konulardan biri de “suç oranlarının ve mafyalaşmanın arttığıdır.” Türkiye 193 ülke sıralamasında 14’üncü duruma gelmiş. Hiç şüphesiz bu durum ülkemiz açısından hiçbirimizin hak etmediği bir seviye. İçinde düşürüldüğümüz durum, ilerlediğimizin, geliştiğimizin değil, gerilemekte olduğumuz göstergesidir.

Üstelik Türkiye, toplumsal dinamiklere ve kültürel kodlarına bakıldığında bir İslam ülkesidir. İktidarda da çeyrek asırdır muhafazakâr bir parti işbaşındadır.

Hiç şüphesiz suçluların bulmadığı, sıfırlandığı bir ülke yoktur. Tarihin her döneminde her toplumda suç ve suçlular her zaman olmuştur. Olacaktır da. Lakin, gelişmiş ülkeler, kamu güvenliğini, toplumsa adaleti önemsemiş, bu ülkelerin devlet yöneticileri, suçu en aza indirmeyi başarmışlardır.

Esasında uygarlık düzeyi ile hukukun dağıtımı, kamu güvenliğinin sağlanması, toplumsal adaletin yükselmesi ve ekonomide kişi başına düşen milli gelirin artması arasında doğrusal bir ilişki vardır. Uygarlık düzeyi düşük, yaşam kalitesi geri, sokakları güvensiz olan ülkeler, suç cennetine dönmüş ülkelerdir.

Suç ve sapma, sosyolojinin önemli konularındandır. Bu anlamda Türkiye, geçen hafta işlenen polis cinayeti üzerinden, 29 ayrı suç kaydı bulunan 19 yaşındaki bir genci konuşuyor olsa da suç, sadece adi cinayetlerle sınırlı değil.

Kamu kaynaklarının soygunu, talan ve yağması da var.

Önceki gün Halk Tv’de Murat Ağırel, “Sahte diploma yolsuzluklarını” açıkladı.

Bir başkası, halk adına devlet yöneticilerinin mali işlemlerini takip etmekle görevli Sayıştay’ın raporlarının gizlendiğini, tüm açıklığı ile topluma açıklanmadığını haber verdi.

İYİ parti Grup Başkan Vekili Turhan Çömez, geçenlerde, hepimizin ödediği vergi paralarının toprağa nasıl gömüldüğünü, çürütülün buğdayları, gömüldüğü yerden çıkaran bir video ile açıkladı.

CHP Genel başkan Yardımcısı Deniz Yavuz Yılma ise, Sayıştay raporlarına ve devletin resmi bilgilerine dayanarak hazineden “Geçiş garantili” yollara, köprülere aktarılan dudak uçuklatan fahiş fiyatları ifşa etti.

Bütün bunlar ve burada sayamadığımız yüzlerce, hatta binlerce suistimal, suçun hem siyasallaştırıldığını ve çürümenin bizzat buradan başladığının çok net göstergesi olduğunu söylüyor. Dolayısı ile Türkiye’de yaygınlaşan suç, doğan gelişime bağlı, modernleşmenin, kentleşmenin ve toplumsal değişimin bir sonucu değil, siyasal yönetimin apaçık bir zaafı olarak karşımıza çıkıyor.

Normal ilerleyişte suç olgusu, modernleşme ve kentleşmenin kısaca büyük toplumsal değişme dönüşümlerin sonucu olarak toplumsal yapının çözülmesine bağlı olarak gelişir. Şüphesiz, son 20 yıldır köyden kentlere göçün arttığı bir gerçekliktir. Bu bağlamda, toplumsa yapının büyük bir değişim geçirdiği de beraberinde gelen olgusal bir hakikattir. Lakin, Sayıştay raporlarının gizlenmesi, raporlardaki usulsüzlükleri düzeltilmek yerine üstünün örtülmesi, kelimesi kelimesine bir iktidar, bağlı olarak hükümet etme, yine bağlı olarak bir iktidar sorunudur. Bu durum halk kültüründe, “Balık baştan kokar” atasözü ile ifade edilmiştir.

Her suçun aynı zamanda bir sapma olduğunu söyleyen sosyologlar, bu sapma ya da sapmaların, kültürel çözülmeleri de beraberinde getirdiğini, toplumsal ya da hukuksal kuralların işlevsizleştiğini (görev yapamaz hale geldiğini) belirtmektedirler.

Türkiye’de mafyalaşmanın, bahis oyunlarının, çocuk ticaretinin ekonomik bir sektöre dönüştüğünü de anlatan uzmanlar, asıl tehlikenin “Toplumsal çürüme” olduğuna dikkat çekiyor. “Toplumsal çürüme, eş deyişle “kültürel çözülme” Marks sosyolojisinden mülhem, çok önemli bir “yabancılaşma” problemidir. Aynı zamanda “değerlerin (kıymetlilerin) değersizleşmesidir. İşte yabancılaşma ve kıymetli olanların kıymetini kayıp etmesine “Sapma” diyoruz.

Her suç, aynı zamanda sapmadır. Aynı zamanda normlardan uzaklaşma, onu gereksiz görme yani değersizleştirmedir. Bu değersizleştirme tekrarlana tekrarlana, bir müddet sonra değerli olana yabancılaşırsınız. Sizin için hiçbir anlam ifade etmez.

Bu anlamda suç sorunu hem eğitimin hem devlet yönetiminin/iktidarın hem hukukun ve hem de ekonominin en temel sorunudur. Ama “Balık baştan kokuyorsa” ne yapacağız?

Çok açık ve net: Çürümeyi durdurmak için başı değiştireceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları