Siz hiç kitap okurken ağladınız mı?
Siz hiç kitap okurken hüngür hüngür ağladınız mı? Ben, sulugözlü değilimdir ve kolay gözyaşı dökmem ama 1993 yılında, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından, Türkiye Türkçesi ile basılmış, Rinat Muhammediyev'in belgesel romanı Sırat Köprüsü; Sultangaliyev'i okurken, Sultangaliyev'in, kızı Reside ile Sibirya'da sürgünde iken karşılaşmasını anlatan sayfada takıldım, yaklaşık on dakika sarsıla sarsıla ağladım...
Bir kitap, insanı böyle sarsar mı? 1930'lu yıllarda Sibirya'da yaşananların gerçek olduğunu ve sadece bir kişiyi değil, bütün Türk Dünyası'nı ilgilendirdiğini biliyorsanız, acıyı yüreğinizde hissediyorsunuz.
***
Rinat Muhammediyev pek çok defa Türkiye'ye gelmişti ama hiçbirinde tanışamamıştık. Son gelişinde, Saadet Pınar Yıldırım haber verdi ve vakıfta bizi buluşturdu. Kitabı okurken hissettiklerimi ona da anlattım. Teşekkür etti ve sorularıma şu cevapları verdi:
"Aslında sadece olayları yazdım. Hayal gücü kullanmama hiç gerek yoktu. Çünkü Tataristan Yazarlar Birliği Başkanı iken milletvekili seçildim. Önce Gorbaçov, sonra Yeltsin, bana çok itibar ettiler. Parlamentoda görevler önerdiler. Bu görevlerimin biri sırasında Sultangaliyev hakkında 43 cilt bilginin saklandığı Moskova'daki Sovyet arşivlerine Boris Yeltsin'in özel izniyle girdim ve 15 gün boyunca konuyu araştırdım. O sırada Kenize Murat'ın Sultangaliyev'i yazdığına dair röportajlar yayınlanıyordu. Fakat Kenize Hanım böyle bir kitap yazmadı. Turan Yazgan hoca ile bu günlerde tanıştım ve bana 'Sen bu romanı mutlaka yazmalısın, bu senin vazifendir' dedi. Romanı, büyük ölçüde Moskova-Kazan arasındaki uçak yolculuklarımda yazdım.
Sovyet döneminde Sultangaliyev, bize bir düşman olarak öğretilmişti. 70'li yıllarda 'Sultan Galiyev neden bizim düşmanımız oluyor?' sorusu zihnimi kemiriyordu. Bilenlere sormaya başladım, 'Sakın bu konuları karıştırma, başın belaya girer' cevabını aldım Sonunda fırsatı, Yeltsin döneminde buldum.
Sultangaliyev, hiçbir zaman aleni olarak 'Turan' kelimesini kullanmadı ama gönlüyle, işleriyle Türk halklarının birliği ve dirliği için uğraştı. Gerçi o Bolşeviklerle birlikte çalıştı ama onlara, bütün milletlerin eşitliği fikrini benimsetti. Ne Lenin'de, ne Stalin'de ne de Troçki'de Sovyetler Birliği fikri vardı. Diyebilirim ki Sovyetler'in mimarı Sultangaliyev oldu. Stalin döneminde 1940 yılında Türkiye lehine çalışmakla suçlanıp, Beria tarafından tek kurşunla öldürüldü ama bugün bağımsız Türk Cumhuriyetleri ve diğer cumhuriyetler varsa, bunu sağlayan Sultangaliyev'dir. Mirseyit Sultangaliyev, Moskova'ya girmek üzere olan Kolçak ordusunu yüz bin kişilik Müslüman halklar ordusu ile darmadağın etti. Yani Sovyetler Birliği, sadece fikir olarak değil fiili olarak da Sultangaliyev sayesinde kuruldu. O, 'milletler müstakil olsun, milletler eşit ve dost olsun' diyordu."
***
Rinat Muhammediyev, bugünkü dünyayı değerlendirirken, "Şimdi Rusya ile ABD ilişkileri iyi değil. Sovyet döneminde Moskova'da parlamenter olarak yaşamış bir kişi olarak söyleyebilirim ki, o zamanki Sovyetler-ABD ilişkisi daha iyiydi" diyor.
Muhammediyev, Türkiye'nin Suriye konusunda Rusya ve İran ile işbirliği yapmasını da çok olumlu buluyor, Dugin'in Avrasyacılığına da iyimser bakıyor. Sovyetler zamanında düşman olarak görülürken, şimdi Türkiye ile Rusya'nın tarihte hiç olmadığı kadar yakın ilişkiler kurduğunu, Rus halkının yüzde 98'inin de Türkiye'ye sempatiyle baktığını söylüyor. Rus halkının Muhteşem Yüzyıl'ı seyrettiğini, Rus turistlerin Süleymaniye Camii'nin yanındaki türbede Sultan Süleyman, Hurrem Sultan ve çocuklarının kabirlerini ziyaret ettiğini anlatıyor ve ekliyor:
"Belki siz içerden farkında değilsiniz ama Türkiye son zamanlarda çok yükseldi. 21. Yüzyılın ilk yarısı değil ama ikinci yarısı Türklerin olacak. Bunu Ruslar anladı, Almanlar ve diğerleri de anlayacaktır..."