Siyasi partiler ve yağmacılık!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gaziantep''te bir düğün salonunda düzenlenen Şanlıurfa Dernekleri Buluşması''nda yaptığı konuşmada, "Siyaset bilimciler şöyle diyor: ''Önümüzdeki yüz yıl içinde siyasi partiler bitecek. Yerini STK''lar alacak.'' Çünkü STK''lar belli bir konuya odaklanıyor ve hepsi gönüllü çalışıyor. Sağcı, solcu ayrımı da yok. Dolayısıyla STK''ların siyasi partilerden daha güçlü olarak ortaya çıkacakları düşünülüyor. Önümüzdeki yüzyılda siyasi partiler önem kaybedecek, katılımcı demokrasi dediğimiz çerçevede STK''lar güçlü olacak. Bu çok önemli bir olgu." dedi.
***
Konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm bir de makale var. Kriter dergisinde yayımlanan "Seçim Sistemi ve Siyasi Partilerin Geleceği" başlıklı makalede Nebi Miş, "Parti sisteminin parçalı yapısı çoğu kez siyasi alanın istikrarını da etkilediğinden bu durum siyaset kurumunun güç kaybetmesi ile sonuçlanır. Böyle olduğu için de organize çıkar grupları, siyasi alanı kolayca sömürgeleştirebilir. Türkiye''nin özellikle 1960 sonrası parti sistemi, tam da böyle bir sorunla maluldür." diyor ve ekliyor:
"Son dönemde muhalif siyasal alanda siyasi parti sayısı arttıkça, siyasi proje ve vizyon farklılaşması azalmaktadır. Bu ''tek tipleşme'' yeni kurulan partilerde ''kimliksizliği'' bir siyaset yapma biçimi olarak ortaya çıkarmaktadır. Yeni kurulan partilerin öne çıkan siyasi aktörleri de taktiksel çıkar hesapları üzerinden eksen değiştirerek, içinden çıktığı siyasal ve toplumsal çevrelere yabancılaşmaktadır. Partilerin kimliksizleşmesi ve bunun sonucunda da parti seçmen aidiyetinin bulanıklaşması, siyasi alanı toptan değersizleştirme riskini barındırmaktadır."
***
Türkiye''de her iktidarın kendi zenginlerini yaratması gibi bir vaka da yaşanmaktadır. Yani çıkar grubu mu partiyi ele geçirir yoksa parti mi çıkar grubu oluşturur; orası belirsizdir.
Yine siyasi partilerin kimliksizleşmesi, iktidar veya iktidar ortağı olduklarında daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Partiler, o güne kadar savunageldikleri bütün fikirlere aykırı hareket edebilmektedir. Bu duruma itiraz edenler, ayrılıp başka parti kurmakta, fakat bir süre sonra içinden çıktıkları partiyle benzer yöntemleri, kendi yapısı içinde aynen uygulamaktadır!
***
Siyasi partileri, "yağma örgütü" durumuna düşüren ana sebep, seçmen tabanında hâkim olan partizanlıktır. Tabanda olup da küçük çapta haksız çıkar sağlayanlar, yukarılardaki büyük kaynak aktarımına da seyirci kalır.
Partizanlık bugün sosyal medyada, "Her hak artık bizimdir, muhalefette kalanlar vatan hainidir, terör destekçisidir, onlara su bile verilmemelidir!" diye ilan edilebilmektedir.
Partizanlığın cemaatçilikle karıştığı on yıl boyunca üniversite sınav soruları, askeri okul, hâkim-savcı ve polis sınav soruları dahil bütün sorular çalınmış ve devleti ele geçirme hedefine şartlandırılmış kadrolara verilmiştir. Böylece, adaletsizlik sonra gelen bütün nesilleri etkileyecek bir boyuta taşınmıştır.
Vatandaşlarının hakkını yiyerek mevki edinenler, yetkiyi eline geçirince, gücünü korumak için yabancılarla işbirliği de yaparak ülkenin bütün maddi-manevi değerlerini satıp savurmakta, böylece tam bir "yıkım ekibi" haline gelmektedir.
Bir ülkeyi yöneten siyasi kadro, yıkım ekibi haline gelince, yağmalama heveslerinin muhalefette de yaygın olduğunu görenler siyasi partilerden umudu kesmektedir.
***
"Avrupa''nın yerleşik demokrasileri"nde servet, çoktan paylaşılmıştır ama halka "refah payı" verilmektedir! Türkiye''de ise siyaset, kendilerini "parti hissedarı" sayan iktidar yanlıları tarafından "ülkeyi yağmalama aracı" olarak kullanılır! Bu yağmalamaya hiçbir devlet dayanamaz, çöker; siyasi partilerin de hiçbir kıymeti kalmaz! Bu itibarla, toplumun en küçük hücrelerine kadar yayılmış olan "siyaseti toplum çıkarı yerine kişisel çıkar için kullanmak" duygusu karşısında idealist bir çekirdek kadro kurmak gerekir...