Sınırlı sorumlu!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov huzurunda iki ülke arasında 19 anlaşma imzalandı. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bakanlar Kurulu Tarafından Temsil Edilen Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Borç Silme Anlaşması da imzalandı. Kırım Haber Ajansı silinen borç miktarının 62,3 milyon dolar olduğunu iddia etti.

Şimdi bu iddia doğru ise ki üzerinden geçen zamanda herhangi bir açıklama gelmediğine göre doğru kabul edeceğiz demektir. Elbette sıradan vatandaşlar olarak bu tip stratejik hamlelere bizim aklımız ermez, o bakımdan bunlar hakkında fikir beyan etmek de haddimizi aşmak olur.

Yine de biz sıradan vatandaşlar ekonomik olarak pek de iyi durumda olmadığımız böyle zamanlarda adımıza alınan böylesi bonkör kararlardan biraz rahatsız oluyoruz haddimiz olmayarak.

Mesela diğer sıradan vatandaşlar da o sebeple muhalefet belediyeleri tarafından yapılan harcamaların peşine düşmüş durumdalar. Haklarıdır, rahatsız olmaları da doğaldır, demokrasilerdeki yetki devirlerinin güzel tarafı hesap sorulabilirlikle beraber olduğunda ortaya çıkar.

Kim olduğundan ve rakamdan bağımsız olarak herkes hesap verebilir olmalıdır ki biz de bize ait olanın doğru kullanıldığından emin olalım. Bu hesap verilebilirlik konusunda bizim adımıza görevi üstlenen bir de kurumumuz var zaten. Adına Sayıştay deniyor. Bu konularda raporlar yayınlıyor. Kim nereye ne kadar para harcamış, bunların ne kadarı gerekli, ne kadarı gereksizmiş. Kurallara uygun bir biçimde mi harcanmış. Bu harcamalar yapılırken şahsi menfaat tesis edilmiş mi? İşte bu soruların cevaplarını bizim adımıza arayan kurumun adı Sayıştay.

Hepimiz de orada hazırlanan raporları dönem dönem gazetecilerin yaptığı haberler marifeti ile öğreniyoruz. Sorun şurada ki son dönemde Sayıştay’a da yapılan yeni atamalar nedeni ile oraya karşı da bir güven sorunu yaşanmaya başladı aslında.

Mesela yukarıda alıntıladığım Kırım Haber Ajansı kaynaklı haberin içeriğini, doğrusunu, yanlışını, bunun bize bir faydasının olup olmayacağını bu 62,3 milyon doların bizim paramız olduğu gerçeğine rağmen öğrenemeyeceğiz gibi duruyor. Burada bu aralar sıkça alıntıladığım bir atasözümüzü tekrarlamakta fayda var sanki; “Eve lazım olan camiye haramdır”.

Ama şu aralar devamlı şekilde dikkat çekmeye çalıştığım Orta Doğululaşma sürecimiz içinde bu soruların sorulması dahi sizin hain olarak ilan edilmenize sebep olabilir. 62,3 milyon dolar yani 2 trilyon lira civarı bir para. Aslında sorun rakamlarda değil, hesap verebilir olup olmamakta. Bir arkadaşınızdan aldığınız bir borcu arkadaşınızın silmesi gibi bir şey değil çünkü bu. Silinen borcun kaynağından bu konuda bir helallik alınıp alınmaması durumu var ortada.

Kesin inanmışlık bu tip durumlara şöyle kılıflar bulabilir elbette. “Bu bir devlet politikası ve aklı, muhakkak bu para karşılığında stratejik değeri çok daha yüksek bir kazanım sağlayacağız”. Genel olarak bu açıklamalara verilebilecek tek cevap: ‘Peki’ demek oluyor. İşin garibi de kullanılan bu inisiyatif, medya gücü nedeni ile Mansur Yavaş’ın verdiği söylenen konser ücretleri kadar gündem olmuyor.

Eğer doğru ise o rakamların da bir sanatçıya ödenmesi son derece anormal olur. Ama aradaki fark şu ki Mansur Yavaş konunun inceleneceğini ve detaylı bir açıklama yapacağını söylüyor. Yani hesap vermek konusunda kendisini halkına ve oy verenlerine karşı sorumlu hissediyor. Eğer kamuoyu yapacağı açıklamadan tatmin olmazsa o zaman meselenin daha da üstüne gidilebilir elbette. Bahsi geçen paralar orada toplan 200 milyon lira civarı ama 1 kuruşun dahi hesabını vermeye kendini mecbur hissetmek asıl önemli olan.

İşte bu hesap verebilirlik ve hesap falan vermezlik hâlleri arasında, bir de iki büyük şehrin belediye başkanları olan İmamoğlu ve Yavaş hakkında bir çeşit Demokles Kılıcı sallandırılıyor. Sınırsız sorumsuzluk ile sınırsız sorumluluk arasında kalmış bir ülke görüntüsü veriyoruz. Bunun orijinali sınırlı ve sorumlu olmak olsa da.

Yazarın Diğer Yazıları