Şimdi de iklimi sorgulama yasağı!
Türkiye''nin yeni onayladığı Paris Anlaşması, yani Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, küresel düzeyde iklim değişikliği yaşandığı kabulüne dayanıyor. Bu kabulün Birleşmiş Milletler raporları dışında bilimsel bir dayanağı yok. Ayrıca, yaşanan sıcak sorun, nükleer güç sahibi ülkelerin ve küresel şirketlerin, okyanusları ve atmosferi kirletmesi olduğu halde bunlar hiç gündeme getirilmiyor.
Peki ne yapılıyor? Tıpkı genetik sıvılar hakkındaki eleştirel yayınların sosyal medyada engellenmesi gibi iklim değişikliği konusuna şüpheli yaklaşanlar hakkında da Google''a ait YouTube''da reklam yasağı getiriliyor!
***
BBC ve DW''nin haberlerine göre Google ile yan kuruluşu YouTube, kendi platformunda artık kimsenin küresel ısınma konusundaki "bilimsel fikir birliğine aykırı içerik" üreterek para kazanamayacağını, "iklim değişikliğini inkâr" eden yayınlardaki tüm reklamları kaldıracağını açıkladı. YouTube, daha önce de aşı karşıtı olarak nitelendirdiği hesapları kapattığını duyurmuştu.
Açıklamaya göre, "prestijli üniversitelerden uzmanlar, baskın konsensüsü sorgulamadığı müddetçe" kamu politikası ve yeni araştırma tartışmaları dahil olmak üzere iklim değişikliğiyle ilgili diğer içerikler için reklamlara ve para kazanmaya izin verilecek.
Yani seçkin üniversitelerdeki bilim adamlarına bile "baskın konsensüsü sorgularsanız sizi de engellerim" denilmiş oluyor!
Böylece hangi iddianın bilimsel, hangi iddianın bilim dışı olduğuna, küresel çapta sosyal medya kuruluşu haline gelen şirketler karar vermiş olacak!
Bilim alanında herhangi bir görüş, çoğunluk tarafından yanlış olarak görülse bile bu konuda ancak bilimsel tartışma yapılabilir. Bilim, sansürle korunamaz. Sansürlü ortamda asıl boğulan bilimdir.
Bilimde "baskın konsensüs sorgulanamaz" diye bir anlayış yoktur. Kaldı ki genetik sıvılarda veya iklim konusunda baskın bir konsensüs varsa, bunu sağlayan üniversiteler değil, küresel medya kuruluşlarıdır. Onlar da kâr amaçlı olduklarına göre bilimsellik iddiasında bulunamaz. Olsa olsa racon keserler!
***
Türkiye''yi düşündürmesi gereken başka bir gelişme de AB üyesi Polonya''da yaşandı. Polonya''da Anayasa Mahkemesi, AB hukukunun ulusal mevzuata üstünlüğünü reddetti.
BBC''nin haberine göre mahkeme, bazı AB maddelerinin Polonya anayasasıyla uyumlu olmadığını kaydetti.
Kararı açıklayan yargıç Bartlomiej Sochanski, "AB Antlaşması Polonya hukuk sisteminde anayasaya tabidir... ve Polonya hukuk sisteminin herhangi bir parçası gibi anayasaya uymak zorundadır" dedi.
Avrupa Komisyonu ise "AB hukuku, anayasal hükümler de dahil olmak üzere, ulusal hukuktan üstündür" diye açıklama yaptı.
Fransa''nın Avrupa Bakanı Clement Beaune kararın AB''ye yapılan bir saldırı olduğunu ve ekonomik yaptırımların değerlendirilebileceğini söyledi.
***
Şimdi bu gelişmeyi, 2004 yılında Türk Anayasası''nın 90''ıncı maddesine yapılan ekle birlikte düşünelim.
90''ıncı maddeye eklenen fıkra hükmü, "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi''ne başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." şeklindedir.
Bu maddeyle, Türkiye, egemenliği milletlerarası kuruluşlara devretmişti! Üstelik Türkiye, AB üyesi bile olmadığı halde...
Paris Anlaşması''nın kabulü de egemenlik devridir, Dünya Sağlık Örgütü''ne Türkiye''de devlet içi devlet statüsü tanımak da...
Yine, küresel dayatma var diye bilimsel süzgeçlerden geçmemiş ve insanın genetik yapısıyla oynayan sıvıları kendi halkına uygulamak da aynı şekilde egemenliğin kayıtsız şartsız küresel şirketlerde olduğunu göstermektedir. Öyleyse, Anayasa''nın, kanunların ve Meclis''in varlık sebebi nedir?
SONUÇ: Küresel düzeyde sansür varsa, insanlığa karşı büyük suçlar işleniyor demektir.