Sihirli değnek elimizde!

Pamukkale Üniversitesi, "bukalemun kıyafet" üretti. Üniversiteden yapılan yazılı açıklamada iletken polimer üzerinde yapılan çalışmayla, renk değiştirme özelliğine sahip bir ürün geliştirildiği duyuruldu.

Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Ak ve ekibi tarafından TÜBİTAK desteğiyle sürdürülen araştırmalarda elde edilen teknoloji, tekstil alanında renk değiştirebilen kıyafetlerin tasarımına imkân tanıyor.

Geliştirilen teknoloji, ortama göre renk değiştirebilen ve çok daha kolay kamuflaj imkânı sunan askeri kıyafetler elde edilmesini sağlayacak.

"Akıllı cam"la ev pencerelerinin, güneş ışığının şiddetine göre farklı renklere dönüşebileceğini aktaran Prof. Dr. Metin Ak, "Arabaların camı da bu teknolojiyle renk değiştirebilecek. Gözlükler, ruh halimize, kıyafetimize ya da gün ışığına göre farklı renklerde kullanılabilecek." dedi.

Prof. Dr. Ak, iletken polimer malzemenin sensör sistemlerinde algılayıcı eleman olarak kullanılabildiğini böylece patlayıcı, narkotik veya endüstriyel uçucu moleküllerin tespit edilmesinin ve şeker hastalığı, akciğer kanseri gibi bazı hastalıkların erken teşhisinin mümkün olabileceğini de söyledi.

***

Prof. Metin Ak ve ekibini kutluyorum. Yalnız, imal edilecek ürünlere bir uyarı konulmalı! Denilmeli ki, "Bizim ürünlerimizin, bir dediği ötekini tutmayan, iki gün içinde 180 derece dönüş yaparak ak dediğine kara diyen, kara dediğine ak diyen politikacılarla ve onların bukalemun siyasetiyle bir ilgisi yoktur."

Yunanca kökenli "politika"nın çok yüzlülük olduğu hep söylenir ama Türk kültüründe iki yüzlülük aşağılanır. Mevlâna da "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" şeklinde bu anlayışı formülle bağlamıştır.

"Politikada hep doğruları söyleyenlerin başarı şansı yoktur" diyenler olabilir! Hatta, "Halktan oy alabilmek için yalan söylemekten başka çare yoktur" diyenler de çoktur. Fakat, yalanı bir yöntem olarak benimseyen ve bu sayede iktidar olacak kadar oy oranına ulaştıktan sonra sadece kendi halkını değil, bütün dünyayı aldatmaya çalışanların, temsil ettikleri ülkeleri de uçuruma sürüklediği bilinmektedir.

***

Yalanın teorisini şöyle kurmuşlardır:

"Büyük halk kitlelerinin anlayışı gayet sınırlıdır, zekâları azdır ama unutma güçleri muazzamdır. Bu gerçeklerin sonucu olarak her türlü etkili propaganda sadece birkaç noktanın belirtilmesi şeklinde sınırlandırılmalı, bu noktaları sloganlar halinde vermeli; ta ki kitlenin en son üyesi bile sizin sloganınız sayesinde kendisinden ne istediğini anlasın. Kurnazca ve devamlı propaganda ile insanları cennetin cehennem, cehennemin cennet olduğuna inandırmak mümkündür. Propagandanın etkili olabilmesi için en dar zekâya göre ayarlanmış olması, heyecanlara hitap etmesi düşünce ile hiçbir ilgisinin bulunmaması gerekir. Yalanın büyüklüğü ona inanılmasını sağlayan başlıca faktördür. Büyük kalabalıklar, bir insanın gerçeği bu kadar saptıracak kadar ileri gideceğine inanmaz. Yalan ne kadar büyük olursa, kitlelerin ona inanması ihtimali o kadar artar."

Bu propaganda teorisini, Hitler'in adamları geliştirmiştir. Uygulayan Hitler'in sonu belli!

***

Atatürk, komuta ettiği askerlere, önderlik ettiği Türk halkına veya Meclis'te milletvekillerine yalan söylemiş midir?

Atatürk, çocukluğundan itibaren doğruları savunarak yürümüş ve hep gerçekleri söylemiştir. Savaştan sonra hem iç hem dış politikada aynı çizgide devam etmiş ve Türkiye'yi sözüne güven duyulan bir ülke haline getirmiştir.

Türkiye'nin düzelmesini istiyorsak, yediden yetmişe herkesin yalandan ve yalancılardan vazgeçmesi gerekir! "Bukalemun zihniyeti"ni terk ettiğimiz gün bütün sorunların kendiliğinden çözüm yoluna gireceği kesindir. Aradığımız sihirli değnek bu değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları