''Seni seviyorum ama güvenmiyorum!''
ABD Başkanı Biden, Afganistan''dan çekilme konusunda eleştirilere cevap verdiği konuşmasından sonra, bir gazetecinin, "Taliban verdiği sözde durmazsa ne olacak? Taliban''a güveniyor musunuz?" sorusuna, "Ben kimseye güvenmiyorum. Mesela seni seviyorum ama güvenmiyorum" diye cevap verdi…
Tabii kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama güven sevgiden de saygıdan da bağımsız bir duygu alanı… Kişisel ilişkilerde güven, olmazsa olmazdır, çünkü kimseye güvenemezseniz hayatınızı sağlıklı bir şekilde devam ettiremezsiniz. Uluslararası ilişkilerde ise her ne kadar büyükelçiler kendi devlet başkanlarından veya cumhurbaşkanlarından aldıkları güven mektubunu gittikleri ülkenin devlet başkanına veya cumhurbaşkanına sunsa da kimsenin kimseye güvenmesi söz konusu değildir, ilişkilerde karşılıklı çıkarlar esas alınır.
***
İç politikada ise insanlar ülkeyi, refah ve esenliğe taşıyacağına inandığı, hatta güvendiği liderlere oy verir.
Bir siyasi hareketin geniş halk kitlelerini ayağa kaldırması, önce kendi mensuplarına güven, heyecan ve şevk vermesi sayesinde mümkün olabilir! Bu da liderlik vizyonu ve lidere inanmış bir kadro ile mümkündür!
Elbette, doğuştan gelen ve zaman içinde gelişen niteliklerdir insanı lider yapan.
Fakat güven duygusu oluşturamamış insanlar liderlik yapamaz. Hileyle, hurdayla da lider olunmaz!
Liderlik, esas olarak insanları bir hedefe kilitleyebilmek yeteneğidir.
Siyasi partileri iktidara taşıyan asıl ruh ise öncelikle liderin kendine olan güvenidir. Lider kendine güvenirse, etrafına da kaliteli adamlar toplar ve böylece herkese aynı güveni aşılar. İnanmış 40 kişi bir ülkenin kaderini değiştirebilir. İnanç ve güven, 40 kişi etrafında halkalar halinde yayılır ve toplumun tümünü etkilemeye başlar. Seçimlerde başarı da böyle oluşur. Tabii liderin öngörülerinin de güçlü olması gerekir.
Liderin öngörüleri da sonuç almakta etkilidir. Daha doğrusu, başarıya ulaşmak için gelecekle ilgili öngörülerin de güçlü olması gerekir.
ABD, kimseye güvenmez ama dünyayı yönetecek liderleri yetiştirmeye çalışır! Bu amaçla Dışişleri Bakanlığı bünyesinde "Uluslararası Ziyaretçi Liderlik Programı" vardır. Bu kurstan geçen kişilerin kendi ülkelerine döndükten sonra başbakan veya cumhurbaşkanı olmasıyla da övünürler. Bir ara geniş bir liste yayınlamışlardı. Bu listede Abdullah Gül de vardır.
Abdullah Gül, 1995''te ABD Dışişleri Bakanlığı liderlik kursundan geçiriliyor, 1996''da Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü oluyor! Ardından Başbakan, Dışişleri Bakanı ve nihayet Cumhurbaşkanı..
***
"Dünya üzerinde kaç bağımsız devlet var?" diye araştırmak gerekirse, önce yöneticilerine bakmak gerekir. Yöneticiler Amerikan eğitiminden geçmemiş ülkelerin ABD''den bağımsız politikalar izleyebildiği, diğer ülkelerin ise Washington yörüngesinde hareket ettiği görülür.
Tabii bir ülkede iktidar olmak için kullanılacak sermaye bellidir. Refah ve gelecek umudu oluşturmakla birlikte millî ve dini değerleri savunmak da bir yoldur. Fakat millî ve dini değerleri kullanıp iktidara gelen ama Amerikan yörüngesinden hiç çıkmayan liderler, bir süre sonra oluşturdukları güveni kaybeder. Meşruiyet kaynağı olarak gördükleri ABD de onları terk eder.
***
ABD, başlangıçta Taliban''ın 200 komutanını Pentagon''da eğitmiş olsa hatta bugünkü liderlerinden birini Guantanamo''da eğitmiş olsa da bu yapıya güvenmez, her an kontrolden çıkma ihtimaline göre de plan geliştirir.
Biden, bu sebeple olsa gerek, sevdiğini söylediği gazeteciye de güvenmiyor! Türkiye''de de durum farklı değildir!
Sadece gerçeklerin peşinde koşan gazetecilere ise sevgi ve saygı duymadıkları gibi zerrece güven de duymazlar. Çünkü kendi politikalarının doğru olduğuna güvenmezler!