Sahtekârlığın sürdürülebilirliği!

Yazıya başlamadan önce "Filanca kişiden alıntı yaparak o kişiyi meşrulaştırmış olmuyor musunuz?" yolunda mesaj gönderen okurumuza bir açıklama yapmak istiyorum. Şahsen ben kimseye karşı önyargılı değilim. Bunun dışında gazeteciler herhangi bir kaynaktan alıntı yaptığı zaman, bu, o kaynağın bütün faaliyetlerini olumlu gördüğü anlamına gelmez. Sadece kamuoyunun dikkatine sunulmasında fayda görülen bir bilgi paylaşımı söz konusudur. Önemli olan bilginin doğru olup olmamasıdır.

Meselâ şimdi konuşmasından alıntı yapacağım bir Amerikan meşrubat firmasının Türkiye'deki bir kuruluşunun yönetim kurulu üyesi Ahmet Bozer'i hiç tanımam ama söylediği sözler kendi çerçevesinde ve ayrıca Türkiye'nin siyasi gündemi için de çok değerli.

***

Ahmet Bozer'in konuşmasının başlığı, "Sürdürülebilirliğin sürdürülebilirliği..."

"Temel taahhüdünü yerine getiremeyen şirketler başarısızlıklarının üstünü sürdürülebilirlik diyerek örtmeye çalışmamalı." diyor ve devam ediyor:

"İnsanlar samimi olarak beraber bir şeyi başarmak istemeli. 'Her sabah işe para kazanmak için gidiyorum' olmamalı felsefe... Daha uzun vadeli bir düşünce sistematiği gerekli... Şirketteki herkesin ortak bir amaca inanıyor olması lâzım ki bu şirket, taahhüdünü yerine getirsin ve dünyaya, ülkesine, sektörüne ve kendisine yeni değerler yaratabilsin. Burada liderlik oldukça önemli, insanlar sürekli liderlere bakıyor. Her şey liderin içinde, düşüncelerinde, kararlarında başlar, koca bir şirketi ve çalışanlarıyla müşterilerine değer katar ya da kaybettirir." diyor.

***

Şimdi bu bakış açısıyla referandum sonuçlarını veya Türkiye'nin son yıllarını değerlendirelim!

Siyasilerin, özellikle iktidarın temel taahhüdü insan hak ve hürriyetlerini, kısacası demokrasiyi geliştirmek değil miydi?

Bunun yerine baskıcı, olağanüstü halle yönetilen bir ülke oluşturdular ki iktidarlarını sürdürebilsinler. Hatta Anayasa ve kanunlara uymayan bu sürdürülebilirliğin sürdürülmesi için uydurdukları sistemi uygulamak için ideolojik olarak hiç uyuşmadıkları bir partinin; MHP'nin genel başkanından da tam destek aldılar! MHP Genel Başkanı, liderlik etmesi gereken kitlelerle var olduğu düşünülen ortak amaçtan farklı bir yol tutturdu, bu yüzden o kitleler kendisini siyasi kaderiyle baş başa bıraktı.

İktidar partisi, şimdi referandumdaki şaibenin üstünün örtülmesine dayanarak, sürdürülebilirliğini sürdürmeye çalışıyor. Düşmemek için her türlü çareye başvuruyorlar ama kendi kitlelerinde de "ortak hedef"ler tartışmalı. Kimileri yeni devlet kurmaktan, kimileri eyalet sistemine, federasyona geçmekten, bu arada Türklükten vazgeçmekten söz ediyor! AKP'nin projesine destek verenlerin en az yüzde 85'i kendisini Türk kabul eden insanlardan oluşuyor, bunu hiç görmüyorlar. AKP'ye oy veren kitleleri, bugüne kadar İslâmi mesajları kullanarak ve karşılarında uydurma düşman yaratarak bir arada tuttular ama artık bu maya da bozuldu! Çünkü icraatların İslâm ile hiç bağdaşmadığını aklı ve biraz da bilgisi olan herkes görüyor.

***

Mevcut liderliğin ve siyasi kadroların, gerek ekonomide, gerekse iç ve dış politikada ülkeye yeni değerler katacak kapasiteye sahip olmadığı anlaşıldı. Ekonomiden anladıkları, sadece ülkeyi yabancılara pazarlamak ve yandaşlar arasında paylaştırmak. Varlık Fonu da bunun için kuruldu. Libya ve Suriye'de yaptıkları dindaşlığa, insanlığa, komşuluğa sığar mı? Ülke içindeki sınav sahtekârlıkları ve yolsuzluklar Türk tarihinin en büyük skandalları değil mi? Böyle bir icraat tablosundan, paralı yollar, tüneller ve köprülerle sıyrılmak mümkün mü? Yolsuzluk, sahtekârlık, düşman yaratmak ve milliyetsizlik propagandası daha ne kadar sürdürülebilir?

Bir de Millî Savunma Üniversitesi için gençlerin başvuruda bulunmasını istiyorlar. Meselâ aldığı emri yerine getirmekten başka bir suçu bulunmayan günahsız erlerin boğazını kesenler de harp okullarına başvursun mu?

Yazarın Diğer Yazıları