Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Coşkun ÇOKYİĞİT

Coşkun ÇOKYİĞİT

Sağlık olsun, demeden

Geçen gün sağlığını korumak için takviye alan bir arkadaşımla konuşuyordum. Her gün yaptığı gibi internette gezinirken yeni bir “üç ay iç, yeniden doğmuş gibi ol” formülü ile karşılaşmış. Onu konuşurken; “Utanmasalar bu kürü uygula ölümsüz olacaksın!” diyecekler dedim. Konuyu epeyce köpürttük. Anlattığı karaciğeri yenileyen kür ile ilgili binlerce tarif okuduğumu veya video izlediğim hatırlıyorum. Hiç usanmadan yeni bitkileri, tohumları, kabukları, kökleri, çiçekleri öne çıkartıp sözde yepyeni kurtarıcı(!) tarifler uyduruyorlar.

Geçim sıkıntısı çeken, çalışmaktan sağlığı için zaman ayıramayan, hastanelerdeki büyük yığılma nedeniyle modern tıbbın imkânlarından faydalanmayan pek çok insan doğrudan internet yoluyla olmasa bile günlük aile konuşmaları veya eş dost muhabbeti ya da iş ortamı molalarında bu tür “her derde deva” tarifleri öğrenip uygulayabiliyorlar.

Kovboy filmlerinde uyuz bir katırın çektiği köhne arabasıyla her derde deva şurup satan Amerikalı şarlatan göçmen tipinden farkı olmayan bu sözde “şifacılar” hepimizin bildiği gibi toplum sağlığını tehdit eden bir güruhtur ve maalesef pek de etkilidirler. Formül de hep aynı; sarımsak ve zeytinyağına kat, üç gün beklet, süz iç!

Sosyal medyadaki en ciddi tehlikelerden biri budur ve ahlaki ve siyasi bütün “tehlikeli” paylaşımlar kadar tehlikelidir. Hem siyaseten hem bilimsel olarak bu paylaşımlara karşı ciddi tedbirler almanın gerekliliği tartışılamaz bile.

Bu sahte şifacılar karşısında tıp eğitimi almış ve tıp literatürünü ciddi biçimde takip eden akademik formasyon sahibi kişilerin hesaplar açarak doğru bilgileri paylaştığına, toplumun büyük bir kesiminin bu tür hesapları takip edip onlara kulak verdiklerine eminim. İçimizi ferahlatan bir gelişme. Ancak burada da bir sorun var ki, o da sunulan sağaltıcı tekliflerin insanları pahalı tedavilere çağırmasıdır (zaten başka da yolu yoktur).

Sonuç olarak ya hiç denenmemiş veya denenip işe yaradığı iddia edilen ve karaciğerimiz başta olmak üzere vücudumuzun hayati organlarını jilet gibi kesip işe yaramaz hâle getirebilecek uyduruk şifa formüller ile pahalı tedaviler arsında bir tercih yapmak zorunda kalıyor çaresizce kötü olana kulak veriyorlar.

İnternetin bir “yalanlar bataklığına” dönüşmesini umursamayan sermaye sahiplerinin Kapitalizmin “faydacılık” zihniyetiyle hareket ettiğini, kendileri için faydalı olan her gelişmeyi iyi ve doğru kabul ettiklerini biliyoruz. O sebeple İnternet bataklığının sahiplerinden bataklığı kurutma yolunda bir çaba beklemek boş iş. Tam tersine onlar bataklığın büyümesinden “fayda” sağlamaktadırlar. O hâlde bizler ne yapmalıyız?

Özal’lı yıllarda özel televizyonlara izin verildiğinde ortada bir kanun yoktu. Aklı başında insanlar da sürekli bir kanun yapma gereğinden söz ediyorlardı. Ama yıllarca özle televizyonlar istedikleri gibi at koşturdukları gibi bazı kanallar da neredeyse porno düzeysizliğinde yayın yapıyorlardı. Bugün internet mecrası karşısındaki durumumuz, 2007 yılında yapılan “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” ile koruma altına alınmıştır. Bu kanunla ilgili daha sonra çeşitli düzenlemeler yapılmış, yapılmaktadır.

Yasa çıkartmak bütün dertlere deva olsaydı, bugün işlenen suçların hiç ilenmemiş olması gerekirdi. Peki, o zaman iş işten geçmeden, “sağılık olsun” demeden ne yapmak gerekir? Bence toplumun refah seviyesini yükseltmek her bir insanımızın asgari yaşam gereçlerine zorlanmadan ulaşmasını sağlamak ile başlayabiliriz!

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. Maddesi

“Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamları tarafından müdahale edilmeksizin ve ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın, görüş sahibi olma, bilgi ve düşünceleri edinme ve yayma özgürlüğünü içerir. Bu Madde devletlerin yayıncılığı, net kullanıcılarının televizyon veya sinema işletmelerini izin alma koşuluna bağlamasını engellemez. Bu özgürlüklerin kullanımı, beraberinde ödev ve sorumlukları getirdiği için, ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü veya kamu emniyeti menfaatlerine, düzensizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık veya ahlakın korunması, başkalarının şöhret veya haklarının korunması, gizli olarak elde edilen bilgilerin açıklanmasının önlenmesi veya yargı organlarının otorite ve tarafsızlığının sürdürülmesi için yasa tarafından öngörülen ve demokratik bir toplumda gerekli olan formalitelere, koşullara, kısıtlamalara veya cezalara tabi tutulabilir."

Yazarın Diğer Yazıları