Rahim Cavadbeyli bir Azerbaycan Türk'üdür
Herkes Papaz Brunson ile meşgul. Bu adam, Türkiye'de ajanlık faaliyeti yaptığı iddiasıyla mahkemelerimizde yargılanıyor. ABD de "Adamın suçu yok, gönderin." diye baskı yapıyor. Ülkemizin yöneticileri de bir yandan "Türk mahkemeleri bağımsızdır." diyor, bir yandan da görüşmeler için ABD'ye heyet gönderiyor.
Rahim Cavadbeyli ise bir Azerbaycan Türk'ü. Daha doğrusu Güney Azerbaycan'dan. Tebrizli. Dört yıldan beri Türkiye'de yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ofisi'nin gözetiminde. Yani "özgürlüğüne yönelik bir tehdit ile karşı karşıya kalacağı bir ülkeye gönderilemez." Statüsü böyle ama Cavadbeyli, 02 Ağustos 2018 Perşembe günü sorgusuz sualsiz gözetim altına alındı ve İran'a iade edilmek üzere Van ilindeki bekleme kampına gönderildi. İlkel ve zor şartlarda orada bekletiliyor. İran'a gönderilirse ne olacağı belli değil.
Bütün basın Brunson diye yatıyor, Brunson diye kalkıyor ama İranlı bir Türk'ün durumundan hiç kimse haberdar değil. Rahim Cavadbeyli, İran yönetimi için sakıncalı ve şimdi oraya gönderilme tehlikesi ile karşı karşıya. Dört yıldır Türkiye'de güven içinde yaşıyordu. Üstelik Birleşmiş Milletler mültecilik statüsü taşıyor.
Rahim ile bizim ne ilgimiz var? Önce Türk olduğu için ilgimiz var. Sonra Türk kültürü ve edebiyatıyla uğraştığı için ilgimiz var. Nasıl mı?
Edebiyata az çok yakınlığı olanlar Emine Işınsu adını herhâlde duymuş olmalılar. Onun romanlarından ikisi Çiçekler Büyür ve Cumhuriyet Türküsü. Şimdi bu kitaplar Çiçekler Böyüyer ve Cumhuriyet Mahnısı oldu. Rahim sayesinde Bakü'ye taşındı, Azerbaycan Türkçesine aktarıldı ve yeni isimleriyle orada basıldı. Cavadbeyli daha birçok eserin Azerbaycan ve İran'da, hatta Kerkük'te basılmasını sağladı. Biz bunun için Rahim'i tanıyor ve seviyoruz. Yakın Türk Dünyası arasında köprüler kuruyor. Şimdilik yakın Türk Dünyası. Daha sonra belki de biraz daha uzaklara açılacaktı. Ama işte şimdi Van'da bir kampta bekletiliyor. İran'a iade edilirse ne olacağı belli değil.
Tuhaf bir ülke olduk. Burnumuzun dibindeki adalarda fiilî durum yaratılır, adalar işgal edilir, sesimizi çıkarmayız. Putin, Kırım'ı işgal eder, sineye çekeriz. Çin zulmünden kaçan Uygur Türklerini günlerce hava alanlarında bekletiriz. Türk vatandaşı Uygurların Doğu Türkistan ile ilgili faaliyetlerine yasak koyarız. Irak'tan, Suriye'den gelen Türkmenler bin bir sıkıntı çeker, milyonlarca Arap ellerini kollarını sallaya sallaya Türkiye'de dolaşır, her türlü hizmetten parasız yararlanır.
Bütün bunlar tuhaf değil mi? Kendimizi Türk hissetmiyor muyuz? Yoksa Arap mı hissediyoruz? Nedir bu Türk'e karşı, Türk olana karşı tutumumuz? Hani Türk misafirperverdi, civanmert idi, kendisine sığınanı düşmana iade etmezdi. Diziler filan çeviriyoruz, Türk'ün bu vasıflarını göstermek için. Fakat sıra uygulamaya gelince hiçbir devlete gücümüz yetmiyor. Çin elçiliği veya bir konsolosluk görevlisi "Şu toplantıyı Doğu Türkistan adıyla yapmayın." diyor; hemen Emniyetten veya ilgili kurumun yönetiminden haber geliyor, toplantı engelleniyor. Bu, bir devletin onuruna yakışır mı? Başka devletlerle onurlu, haysiyetli ilişkiler kurmayı ne zaman öğreneceğiz? İran bastırdı, tut, gönder Cavadbeyli'yi. Bu insan BM gözetiminde olduğu gibi bizim de haysiyetimizdir, şerefimizdir. Eğer bir suçu varsa o zaman yargılarsınız, Van'daki kampa göndermek ne oluyor?
Doğrusu bizim istihbarat organlarımıza da şaşıyorum. Bir bakıyorsunuz, istihbaratın en yüksek makamlarına gelmiş kişiler televizyonlarda PKK ağzıyla konuşuyor; Oslo'da PKK liderleriyle müzakereler yapıyor. Bir bakıyorsunuz bazı istihbarat elemanlarımız İmralı'dan Kandil'e mektup taşıyor.
Güvenlik teşkilatlarımızın Türklüğe ve devlete bağlı, çağdaş yöntemlerle çalışan kurumlar olmasını hepimiz arzu ederiz. Güvenlik mensuplarının çoğunun da böyle olduğuna inanıyoruz. Ama işte belki kendilerine bağlı olmayan, daha yukarılardaki bir takım makamlardan gelen böyle tuhaf uygulamalar da var.
Rahim Cavadbeyli bir Azerbaycan Türk'üdür ve Türk'ün şefkatini görmeye hakkı vardır.