Provokasyon mevsimi başladı!
Türkiye''de gerçekte neler yaşanıyor, siyasetin gündemi nedir? Olaylara böyle baktığınız zaman, siyasi gündeme girmek, yağmur yerine gökten çamur yağarken lacivert ceketle dışarıda dolaşmak gibi oluyor. Fakat çamur siyaseti, tercihli yol olarak ve sistemli bir şekilde kullanılmaya başlanmışsa ve kaybedilen oylar, rakip siyasilere ucuz komplolar kurmakla geri alınmak isteniyorsa, konuyu bu yönüyle ele almak şart oluyor...
Son Bingöl provokasyonunu, en doğru çözümleyen kişi, Sedat Peker oldu. Peker, "Serçe kadar beyni olan bunun provokasyon olduğunu zaten anlar." diye yazdı.
***
Benim açımdan, olayın "sistematik provokasyonların devamı" olması önemlidir ve asıl haber değeri taşıyan da budur. Sedat Peker, tam da bu konuda uyarıda bulunarak "Bingöl''de yapılan provokasyonun çok daha büyüklerinin şahsım üzerinden geçmişte yapıldığını delilleriyle anlattım" dedi ve ayrıntılı bilgi verdiği bir önceki 25 mesajlık değerlendirmesine gönderme yaptı.
Peki "oluk oluk kan akacak" gibi tehditlerle birlikte sürdürülen bu vahim provokasyonlar ne zaman yapılmış? Seçim atmosferinde değil mi? Öyleyse şimdi yeniden provokasyon mevsimine girilmesi neyin işaretidir?
Her süreç düz mantıkla anlaşılamaz ama iktidarın, eşit şartlarda bir yarışa girmekten kaçtığını, zaten siyaseti bir hizmet yarışı olarak değil, ideolojik veya başka amaçlarla devleti ele geçirmek ve elde tutmak için bir araç olarak gördüğünü, ayrıca ekonomideki başarısızlığını da örterek, bütün suçların ve kirli ortamın sorumluluğunu muhalefetin üzerine yansıtıp işin içinden sıyrılmaya çalıştığını tespit etmek gerekir..
İktidar, muhalif liderlere provokasyon düzenlenmesinden medet umarak, olayı gündemin birinci maddesi yapmaya çalışıyor, devlet kurumlarını da bu iş için kullanıyor. Fakat, iktidarın iyi-kötü işleyen ekonomiyi bilinçli olarak bozması, dövizi ve altını olanlar veya mal-mülk sahipleri dışında kitleleri o kadar fakirleştirdi ki bu durumu, hiçbir provokasyon örtemez... Halk iktidardan uzaklaşmaya başladığı için muhalefet hiçbir şey yapmasa, sağlam dursa puanını artırır.
***
Sadece provokasyonlarla seçim kazanılamayacağını iktidarın beyin takımı da bilir elbette. Bilmeseler, 20 yıldır her seçimde birinci parti olmazlardı...
Buna rağmen iktidarın bütün yolları çıkmaz sokak haline gelip seçimi de kaybedeceği anlaşılınca provokasyonu da aşan girişimlere başvurulabileceği anlaşılıyor.
Yoksa ne diye iktidarın en samimi destekçilerinden İlahiyat profesörü Hayrettin Karaman, "Yolsuzluk, hırsızlık değildir" fetvasından sonra, Sünni olduğu ifade edilen bir kadının "Alevi ile evlenilir mi" yönündeki sorusuna, "Eğer bilerek Aleviliğini koruyorsa, Alevilere ait olup İslam ile bağdaşması mümkün olmayan inançları ve uygulamaları muhafaza ediyorsa o genç ile Sünni bir kız evlenemez" diye cevap verdi?
***
Bu, zamanlama açısından, bir "politik psikoloji operasyonu"dur ve siyasi yarışı Sünni-Alevi kamplaşmasına ve kutuplaşmasına dönüştürmenin işaret fişeği işlevi taşımaktadır. Böyle bir arayış yoksa bile vatandaşlar arasında mezhep ayırımcılığına dayanan bir tartışma başlığı açmanın masum bir amacı olabilir mi?
Bir iktidar halkın gözünden düşmüşse, tehlikeli sularda yüzmeye başlayacağına, geçiş döneminin sağlıklı olmasına gayret etmelidir. Hukuka, siyasi ahlâka yakışan budur. Ülke için de kendileri için de böylesi daha hayırlı olur.
***
10 Kasım vesilesiyle de özellikle muhalefetin, Atatürk''ün her türlü ayırımcılığı reddederek "kaderde, tasada kıvançta bir millet" oluşturmasını hatırlaması gerekir. Bu, işgal kuvvetleri komutanı olarak MacArthur''ün Japonya''da uyguladığı, ANAP''ın da "4 eğilim" diye taklit ettiği, çıkar birliğine dayalı "siyasi aşure" yöntemine hiç benzemez.