Nihayet dış güçler görünür hâle geldi
Hep aynı ve hep bildiğimiz gelişme. İktidarda bulunanlar; ağır siyasi, stratejik hatalar yapıyor, millet ve devlet (özellikle de askerler) bunun faturasını canı ve malıyla ödüyor. Yakın Osmanlı tarihimiz bu tür olaylarla geçti. Şimdi Suriye’de bir benzerini yaşıyoruz. Ve gene eskiden olduğu gibi haykırıyoruz: Bunu dış güçler yaptı!
Tamam, dış güçler yaptı.
CIA yaptı, MOSSAD yaptı.
Onlar kendi işini yaptılar. Peki, biz ne yaptık? Dış güçlerin operasyonlarına yol açacak siyasi boşluklar bıraktık. Onlar bu boşluklardan içeri sızıp kendi çıkarına ne gerekiyorsa onu yaptılar ve hâlen daha yapıyorlar.
Türkiye, yıllardır terörle mücadele tecrübesi olan bir ülke olmasına rağmen Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruması gerekirken korumadı. Hâlbuki kendi çıkarı bunu gerektiriyordu.
ABD’nin ürettiği, içinde Türkiye topraklarının da bulunduğu, 22 ülkeyi hedef alan Büyük Orta Doğu Projesi’nin amaçlarına bilerek veya bilmeyerek hizmet etti. Suriye’nin bölünmesine ve istikrarsızlaşmasına sebep oldu. Esat karşıtlığı ile Suriye’nin toprak bütünlüğü arasında bağ kuramadı. Sonunda Esat iktidarını devirmek için (Arap Baharı’nın da amacıydı), onu düşman ilan ettiler.
Böylece 900 km’lik sınır güvensiz hâle geldi. Mecburen kendi ülkemizi korumak için ÖSO diye paramiliter bir güç oluşturmak zorunda kaldı. Ayrıca Suriye’de yol, su, elektrik, hastane gibi yatırımlar yapılıyor.
Bu yatırımlar ve askerî ödemeler dâhil, hatalı Suriye politikasının mali yükünü, Türk milletinin cebinden ödemekteyiz.
Sonuç?
Birkaç gün önce bayraklarımızı, tırlarımızı yaktılar. Öldürülenler, kurşunlananlar oldu.
Şimdi hep birlikte; iktidar çevresi dâhil haykırıyoruz: Dış güçlerin oyunu!
Ne bekliyordunuz, diye sormasak olur mu?
Artık herkes anladı ve biliyor. İktidar, öngörüsüzlüğü, ideolojik saplantıları yüzünden Türkiye’yi Suriye bataklığına sapladı.
Peki, çıkabilecek miyiz?
Bu sorunun cevabı uzun bir irdelemeyi gerektiriyor. Başka bir zamana bırakalım.
Bu arada Kayseri’de de bir olay ve sonrasında istenmeyen gelişmeler yaşandı. Tam da korktuğumuz, öteden beridir de iktidar çevrelerini uyardığımız konuyla ilgiliydi.
İktidar, Suriye’de Türkiye’yi batağa sapladığı yetmiyor gibi bir de, ülke kapasitesinin üstünde çok büyük bir nüfusu içimize yerleştirdi. Karşı çıkanları da “Irkçılıkla” suçladı. Hâlbuki dünyada hiçbir ülke saf ırktan oluşmadığı gibi, saf ırkın varlığı da tartışma konusu. Sorun, ırk değil, toplumsal yabancılaşma, kültürel bütünleşmenin çözülmesi ve aynı zamanda nüfus bağlamında toplumsal merkezin bozulup, kurucu toplum olan Türk çoğunluğun etkisizleştirilmesi sorunu. Bu da ulus / millet bütünlüğünün yok edilmesi anlamına geliyor.
Suriye’de yapılanlar konusuna gelince, Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ şu açıklamayı yaptı:
“Şundan emin olun. Suriye’nin kuzeyinde Türk ordusunun kontrolündeki bölgelerde başlayan olayların sebebi Kayseri’de yaşanan olay değildir. Olaylar Kayseri olaylarından önce başladı.”
Buradan anlıyoruz ki, birbirinden bağımsız gelişen iki olayın ortak noktasının Suriyeliler olmasının dışında bir bağlantı görülmüyor.
Peki, Suriye’de neden böyle bir olay meydana geldi? Özdağ bunun gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Sebebi Türkiye ve Esad arasında başlayan görüşme ve ticaret ile buna Rusya’nın da destek vermesidir. Geçen hafta El Bab’ı Halep’e bağlayan yol üzerinde rejimle görüşmeler ve anlaşmalar sonucu ticaret ve ulaşım amaçlı Ebu El Zendin kapısının açılmasından ÖSO ve yerel halk son derece rahatsız oldu. Sonrasında Azez yerel meclisi de Azez-Halep yolunu açmak için girişimde bulundu. Suriye’nin kuzeyinde bulunan yabancı güçlerin tahriklerde bulundukları düşünülüyor. Özetle olayların çıkma nedeni Türkiye’nin Beşşar Esad ile yapmaya başladığı görüşmelerin önünü kesmek ve PYD devleti projesini devam ettirmektir.”
Geldiğimiz nokta itibarıyla Türkiye, dört tehlike ile karşı karşıya: Birincisi, elbette PKK ve PYD’yi koruyup kollayan ABD-İsrail ve AB.
İkincisi de Türkiye’nin para verip beslediği ÖSO içinden bu güçlerin kendi çıkarı için kullanabilecekleri çeşitli dinamikler.
Üçüncüsü, onlara bağlı aşiretler.
Dördüncüsü de o bölgede satın alınabilecek küçük büyük her türlü grup ya da gruplar.
Bu arada şunu da hatırlatmakta fayda var. Suriye’deki paramiliter yapının içimizde milyonları bulan geniş bir tabanı var. Asıl büyük tehlike burada. Suriye’deki olayları yaptıran dış güçlerin, Türkiye’deki böyle büyük bir nüfusu kullanmayacaklarının garantisini kim verebilir?