Neden söz etsem?
Herkesin söz ettiği konularda yazmayı pek sevmem. Yazsam da en azından üslubu farklı olmalı diye düşünürüm. Amma velakin bu virüs bizi hapsetti. Evlere hapsetmekle kalmadı, konularımızı da sınırladı.
Şimdi ben de korona ile mi yazıya başlamalıyım? Okuyucular yeteri kadar korona hikâyesi dinliyorlar. Ben biraz farklı şeylerden bahsetmeyi deneyeyim.
Bayan Çor'u duydunuz mu? Moyun Çor da diyorlar. Hani şu Köktürkleri yıkıp Orhun'da yeni bir hanedanı başlatan Uygurların ikinci kağanı. Bayan Çor, Köl Tigin ve Bilge Kağan bengü taşlarını görmüş. Şaşırdınız mı? O zaman ortalıkta korona virüsü yokmuş. Adamların ömrü at üzerinde ve bozkırlarda geçiyormuş. Köktürkleri yıkınca da zaten bütün Orhun bölgesine hâkim olmuşlar.
Aradan da öyle uzun zaman filan geçmemiş. Bengü taşlar, 732, 735 yıllarında dikilmiş; Bayan Çor da 747-759 arasında kağanlık yapmış. Yani aradan 15-20 yıl geçmiş. Avrupalılar 1889 yılında buldu diye anıtlar o bölgelerin insanına da mı meçhul kalacak? Kim bilir daha kimler yüzyıllarca o anıtları gördüler.
Bayan Çor ise onları görmekle kalmadı, okudu da. Nereden mi biliyorum? Biraz dikkatinizi koronadan uzaklaştırabilir ve yazacaklarımı okuyabilirseniz öğreneceksiniz.
Bayan Çor'un büyük bir hükümdar olduğunu, An Lu-şan isyanını bastırarak Çin'i kurtardığını öncelikle söylemeliyim. "Yani korona virüsünde onun da payı mı var?" demek istiyorsunuz? Hayır canım, sabredin biraz. Ne demiştim, "Dikkatinizi koronadan uzaklaştırmanız lazım." Bilge Kağan'ın dediği gibi: Sabımın tüketi eşidgil (Sözümü sonuna kadar dinleyin!).
Evet, Bayan Çor da kendi adına üç anıt diktirmiş. Moğolistan'ın Tes, Taryat ve Şine Us bölgelerinde. Bunlar da geçen yüzyılda bulunmuş. Onlardan birinde Bayan Çor, Köktürk hanedanını üç kağanın kurduğunu ve 200 yıl hüküm sürdüklerini anlatıyor. Kağanların adlarını da yazmış ama biri aşınmış, okunamıyor. İki kağanın adı: Yolluğ ve Bumın. Okunamayan da İstemi olmalı. Peki nereden biliyor Bumın Kağan'ı? Köl Tigin anıtını görüp okudu da oradan biliyor.
Şimdi geldik işin esrarlı noktasına. Yok canım, koronadan bahsetmeyecek Bayan Çor. Bugüne dek hiç kimse sormadığına göre pek de kimsenin dikkatini çekmiş değil anlaşılan. Haydi ben sorayım: Kim bu Yolluğ Kağan? Öyle ya, Bilge Kağan iki atasından söz ederken bu üçüncüsü nereden çıktı?
Galiba araştırmacılardan biri kendi kendine sormuş da "Köktürk hanedanından biri olmalı." diye yazmış. Her neyse konuya hiç kimsenin ciddi bir şekilde eğildiğini sanmıyorum. Hazır bu virüs bizi evimize kapatmışken acaba bu soruya cevap bulabilir miyiz diye düşündüm.
Sol tarafımdaki masa kitaplarla doldu. Konuyla ilgili bütün kitapları üst üste yığdım. Bazıları da iri kıyım kitaplar. Üzerinde güzel süslemeler olan gümüş varaklısı da var. Bölgeye gitmişler, renkli resimlerini çekmişler, kitaba koymuşlar. Vallahi dokunurken besmele çekiyorum. Kim demiş Türkler saha araştırması yapmıyor diye.
Bir Uygur kardeşimiz de on binlerce yapraklık Çin kaynaklarının içine girmiş. Hacettepe Üniversitesinde… "Hacettepe Hastanesi de mi dolmuş? Ah, bu korona hepimizi öldürecek!..."
Yine sabırsızlandınız. Sabımın tüketi eşidgil! Hacettepe Üniversitesinde Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü diye bir kuruluş var. Birkaç yıl önce Oğuzlarla ilgili bir sempozyum düzenlemiş. Bildirileri de basmışlar. İşte o bildirilerden birinde bir Uygur kardeşimiz (Bayan Çor çağının değil bugünün Uygur'u) Çin kaynaklarında Dokuz Oğuz'u aramış. Uygurlara da Dokuz Oğuz deniyor ya. Kardeşim, oku oku, bitmiyor. İnce ince, sayfalarca yazı. Bir de Çin yazısıyla bir sürü kaynak. Tabii ki Uygur kardeşimizin araştırması bu konunun en yetkin araştırmalarından biri. Ne de olsa Uygur atalarımızın titizliği onda da var. Meğer bu Çin kaynakları, Uygurlardan ne kadar çok bahsetmiş. Boylarını, boyların başkanlarını, Çin'e girip çıkanları, elçileri, boy başkanlarına verilen ziyafetleri… Eh, tarihçilik kolay değil. Adamlar on binlerce sayfa yazmış, tarihçi de onları incelemek zorunda.
Kim bu Yolluğ Kağan? Sorumuz buydu değil mi? Galiba bir sonuca ulaştım. Ama bu bir gazete yazısı. Biraz daha sabretmeli ve sonucu öğrenmek istiyorsanız Hamza Zülfikar Armağanı'nın çıkmasını beklemelisiniz.
Tengrim, bu kiçiggine kurtçıklardın kamagımızın korıgıl!