Nazlı Ilıcak'tan tek zarf iki mektup
Nazlı Ilıcak'ın Bakırköy Cezaevi'nden gönderdiği zarfın içinden iki mektup çıktı. Birincisini 23 Aralık 2017 günü yazmış ama adresimi tespit edemediğinden gönderememiş. 15 Ocak'ta bir mektup daha yazmış...
Nazlı Ilıcak, birinci mektupta, özetle kendisine yöneltilen FETÖ'nün "anayasal rejimi değiştirmek" suçunun asli faili olmak iddiasının hiçbir delili olmadığını, iddianamede de sadece yazıları ve konuşmalarıyla darbeye zemin hazırlamakla suçlandığını, oysa bu yazıların hiçbirinin basın yasasına göre bile suç teşkil etmediğini, yazılarıyla 15 Temmuz arasında hiçbir illiyet bağı kurulamadığını, zaten bu suçu işlemiş olmak için 2004'te değiştirilen yasaya göre "cebir ve şiddet" kullanmış olmak gerektiğini, yasanın gerekçesinde ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında kullanılan hakların Anayasayı ihlal suçu kapsamında değerlendirilmemesi için bu değişikliğe gidildiğinin belirtildiğini, Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 14 Temmuz 2017'de verdiği ve darbenin unsurlarını anlatan kararında da suçun işlenmesi için maddi cebir kullanmış olmak şartı arandığını söylüyor.
Ilıcak, "Keşke Yeniçağ, yaşanan mağduriyetlere daha fazla ilgi gösterse" diyor.
Tabii biz Ergenekon, Balyoz sürecinde olduğu gibi şimdi de gerçekleri esas alıyoruz. Bu sebeple mağdur edilen herkesin yanında duruyoruz.
AYM'den yeni karar bekleniyor!
İkinci mektupta ise Nazlı Hanım, özetle şöyle diyor:
"Anayasa Mahkemesi benim başvurumu da aylardır elinde tuttuktan sonra 15 gün içinde savunma istedi. Ali Bulaç ve Cumhuriyet'çilerden de savunma istemişler. Herhalde çok yakında AYM, bizim hakkımızda da karar verecek. Zaten AİHM kararı da Şubat'ta çıkabilir. Herhalde AYM, itibar kaybetmemek için dosyalarımızı nihayet ele aldı. Gazeteciler hakkındaki iddianamelerin içi bomboş. Mehmet Altan kararında 'esasa girildi' itirazları çok temelsiz. Anayasa Mahkemesi, delillere bakmayacak da neye bakacak?
Delil diye sunulan yazılarımızda FETÖ'nün devlet içinde kadrolaşmasıyla ilgili veya laik, demokratik cumhuriyete ve demokrasiye karşı tek bir satır yok. Ayrıca darbeye övgü veya hakimiyet yıkılsın gibi bir fikir bir temenni de yok. Yazılarda basın yasasına göre bile suç bulunmuyor.
Gazetelerde çıkan her aleyhteki satırın, ki zaman zaman hakarete varıyor; tutsaklıktan daha ağır geldiğini söyleyebilirim. En ufak olumlu bir yorum ise gönülleri ferahlatıyor. Şartların değişeceğine dair umudumu koruyorum, Sevgilerimle."
***
Gazetecilerin, yazılarından dolayı Anayasal rejimi cebir ve şiddet yoluyla değiştirmek istediği iddiası gerçekten temelsizdir. Yazıyla rejim değişir mi? Rejimler silâhla değiştirilebilir. Onu da deneyenler bellidir!
Nazlı Ilıcak, duruşmada da "FETÖ kadrolaşmasını ben mi yaptım?" diye sormuştu.
Bence AKP iktidarı, FETÖ'nün devlet içinde kadrolaşmasıyla ilgili günahlarını, Nazlı Ilıcak ve Ali Bulaç gibi gazetecilere yansıtarak kendi sorumluğunu unutturmaya çalışıyor.
Bu tutumdan vazgeçmeleri kendi lehlerine olur!
Kısacası bu adaletsizliklere bir an önce son verilmelidir!
*************
Suriye ve Irak'tan gelen toz zerrecikleri!
Suriye ve Irak üzerinden gelen "toz zerrecikleri" Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Şanlıurfa ve Batman'ın üzerine yağdı. Gökyüzü güneş ışınlarının tozla etkileşimi sonucu kıpkırmızı oldu. Şehirler toprak rengine büründü.
Aslında Türkiye'nin erozyon sonucu kaybettiği topraklar, bu şekilde geri dönüyor. Anadolu topraklarının bereketi artıyor.
Fakat Suriye ve Irak üzerinden Türkiye'ye sadece toz zerrecikleri gelmiyor. PKK gibi PYD gibi IŞİD gibi terör örgütleri bu topraklarda yeşertiliyor, büyütülüyor ve bölgenin başına belâ ediliyor. Tabii bunun sorumlusu sadece ABD, İngiltere ve İsrail değil. Proje onların ama uygulamayı bölge ülkelerinin istihbarat servisleri yapıyor!
***
Millî Savunma Bakanı Nurettin Canikli de özellikle bazı ülkelerin, bazı istihbarat örgütlerinin bu terör kuruluş ve organizasyonlarına silah ve mühimmat gibi çok ciddi destek verdiklerine işaret etti.
Canikli, Amerika'nın en büyük silah yardımını PYD'ye yaptığını, ayrıca örgüt mensuplarına finansal destek ve kucak açma şeklinde Avrupa'nın da çok ciddi anlamda lojistik destek sağladığını söyledi.
Canikli, isim vermeden IŞİD'in de belli ülkelerin taşeronu ve piyonu olduğunu belirtti ve ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün "Türkiye DEAŞ ile mücadeleye odaklanmalı" açıklamasının da şu anda bitmiş olan bu örgütün Amerika tarafından özellikle Suriye'de, belli bölgelerde nüfuz oluşturmak ve hâkim olmak için araç olarak kullanıldığı anlamına geldiğini söyledi.
***
Durum böyleyse ki böyledir; AKP iktidarı neden Suriye'de başından beri ABD'nin politikasını uyguladı? IŞİD'e katılan, gerçekte istihbarat elemanı olan sözde İslamcıların bir kısmının Türkiye üzerinden geçişine kim izin verdi? ABD ile Özgür Suriye Ordusu kurmak için imzalanan "Eğit-Donat" anlaşması da resmen Türk Ceza Yasası'ndaki "Yabancı ülke aleyhine asker toplamak" suçunun delili değil midir?
AKP iktidarı, şimdi belki doğrusunu yapmaya çalışıyor ama "Özgür Suriye Ordusu" denilen yapıyı kullanmaya da devam ediyor! Bu politika, Suriye'nin bölünmesine hizmet ediyor. Bu bölünmenin Türkiye'ye faydası yok, zararı var! ABD de zaten bunu istiyor!