Namus ha? Şeref ha?

Bu kavramlar Ankara'da siyasî işportaya düşeli epeyi olmuştu... Olsun, yine de Bülent Arınç, Dolmabahçe'yle ilgili bildiklerini Yalçın Akdoğan'ın namusuna emanet etti...

Aynı Arınç, ülkenin başkentinin de belediye başkanı tarafından parsel parsel satıldığını, ayrıntıları 8 Haziran'a sakladığını söylemişti... Sonra?

Sonra anlamlı bir suskunluk!.. Sonra çıktı 'aile büyüklerinden biri' tartışmayla ilgili "Aile içi mesele" dedi... Ankara'nın parsel parsel satılması 'aile içi mesele' olunca konu kapandı... Sonra namus, sonra şeref!..

Hadi Dolmabahçe'yle ilgili bilinenler Yalçın Akdoğan'ın namusuna emanet edildi... Peki 8 Haziran'da açıklanacağı söylenen 'satış bilgileri' kimin namusuna emanet edildi? Ankara şehirlerarası otobüs terminalinin emanetçisine mi?

***

Namus ha? Şeref ha?

Nedir bunlar, soruyoruz bir türlü cevap bulamıyoruz... Zahire borsasında karşılıkları var mı? Tokyo borsasında paraya çevrilebilirler mi meselâ? Ağızdan alınıp, midede mi sindirilirler? Sağlık açısından açken mi, tokken mi tüketilmeleri daha doğrudur? Sol elle yenilmesi mekruh mudur? Dolar veya Euro karşısındaki paritesi nedir? Cemaatle tüketilmesi durumunda sevabı daha mı fazladır? Toplu tüketimlerde grup indirimi var mıdır?

***

Bugün Türkiye Oslo'ların ve Dolmabahçe hazırlıklarının bedelini ödüyor tabut tabut... Dönemin Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü de diyor ki aslında "Ben her şeyi biliyorum, açıklarsam sizi çok kötü sıkıntıya sokarım, o yüzden Yalçın Akdoğan'ın namusuna emanet ediyorum!.."

Tehdit ediyor resmen ve o esnada şehit cenazeleri gelmeye devam ediyor Sur'dan, Cizre'den, Silopi'den... Sonra namus, sonra şeref!.. Bu kadar basit yani!..

***

Namus ha? Şeref ha?

Hani şu kürsülerden yemin edilirken üzerine el basılan kavramlar... Ülkeyi yönetenlerin millî birliğimize ve ülkemizin bölünmezliğine sadık kalacaklarına dair yeminler ederken kefaletine başvurdukları kavramlar...

Hepsinin ne kadar namuslu ve şerefli olduğuna dair kefiliz... Biz bu yeminleri edenlerin namus ve şereflerinin 'miktarları'yla ilgili çok netiz... Şahsen 'miktar' konusunda hiç şüphemiz yok!.. Bunlar o masalarda otururken de şerefli ve namusluydular, masalar kafalarına geçince de!..

"Ben de olsam dağa çıkardım" derken de, "Deneyelim... Çözüm süreci tutmazsa tekrar başa döneriz" diye tombala oynarken de... Vali, Apo'ya teşekkür ederken de, "Operasyon yapmayın" talimatları verilirken de... Bayraklarımız indirilirken de, terörist mezarlıkları ve heykelleri dikilirken de...

Kefiliz, hep namusluydular, hep şerefli!..

***

Ankara'nın Melih Gökçek tarafından nasıl parsel parsel satıldığını açıklayacakken birden sesi kesilen ve şimdi Dolmabahçe'nin sırlarını Akdoğan'ın namusuna emanet eden Bülent Arınç'a o Melih Gökçek ne şekilde gülüyor bilemiyoruz elbette... O açıklamadaki 'bol havlamalı ve haysiyetsizlikle suçlamalı' ifadeleri de Arınç'ın namusuna emanet ediyoruz... Bu, o zamanki 8 Haziran olmadı, başka 8 Haziran'da ifşaat başlar inşallah!..

Tamamen haksız mı Arınç? Değil tabii ki... Bunların en doğal, en samimi, en gerçekçi açıklamaları birbirleri hakkında yaptıkları açıklamalar... O zaman taraflar hep doğruyu söylüyorlar... Arınç'ın "Dolmabahçe görüşmesinde yer alan üç değerli arkadaşımız, ikaz ve itirazlara rağmen böyle bir fotoğraf vermişlerse, bu büyük suçu işlemiş olanlar niye hükümetimizde Bakan olarak taltif edilmiş olsunlar?" sorusu yerindedir...

Tıpkı 17-25 Aralık'tan sonra suçsuz olduğu söylenen dört Bakan'ın niye görevden alındığının bilinmemesi gibi!..

***

Bir gün cami hoparlöründen veya polis radyosundan ilân vermek mecburiyetinde kalabiliriz, "Namus ve şeref kaybolmuştur, görenlerin insaniyet namına en yakın karakola haber vermeleri rica olunur" diye... Çok şükür ki bugün o gün değil!..

Yazarın Diğer Yazıları