Montrö'yü tartışmak kimin işine yarar?
France 5 televizyonu, "Erdoğan: Avrupa'ya Meydan Okuyan Sultan" başlıklı bir belgesel yayınladı. Belgeselde Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron ve eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Erdoğan hakkındaki görüşlerine de yer verildi.
France 5 televizyonu yetkilileri, herhalde Erdoğan'ı "Avrupa'ya meydan okuyan sultan" olarak göstermenin, onun iç politikada işine yarayacağını bilecek kadar medyanın etkileri üzerinde uzmandır! Yaptıkları iş ise Erdoğan'ı, kendi halkı nezdinde doğru ve millî işler yapıyor gibi göstermektir.
Tabii Erdoğan'ın "Mavi Vatan" politikası doğrudur, Fransa'yı rahatsız ermiştir ama devamı getirilmemiştir! Suriye politikası ise temelinden yanlıştır ve Türkiye'ye büyük zararlar vermiştir.
Montrö'yü ortadan kaldırmak için başlatılan tartışmayı ele alalım! Boğazlar gibi uluslararası bir su yolu üzerinde Türk egemenliğinin kabul edildiği bir belge olan Montrö'yü tartışmaya açmak, Avrupa'ya meydan okumak mıdır yoksa Avrupa ve Amerika'nın örtülü taleplerine, projelerine uygun adımlar atmak mıdır? İkincisi doğruysa, bu nasıl meydan okumaktır? Dolayısıyla bu nasıl bir gazeteciliktir?
***
Programda Sarkozy'ye "Erdoğan'ın gizli bir İslamcı gündemi mi var?" sorusu da soruldu.
Sarkozy, "Bana kalırsa Erdoğan İslamist olmaktan çok kendine hizmet eden bir politikacı. Ayasofya'yı cami yaptığında ben İslamcı bir projeden çok, büyük bir dini anlamı olan bir yeri politik bir araç olarak kullandığını görüyorum" diye cevap verdi.
Sarkozy, "Erdoğan'ın yayılmacı projeleri hakkında ne düşünüyorsunuz" sorusunu da şöyle cevaplandırdı:
"Türkler'i, hevesleri olmasından dolayı suçlamıyorum. Benim eleştirdiğim, Avrupa'yı içeriden yok etmek istemeleri. Eğer AB'ye girmesine izin verseydik, bu olabilirdi. Bu İngilizlerle de olmadı, Türklerle olabileceğine siz inanıyor musunuz? İki lider oturup, Türk tarihi, Türk kültürü, Osmanlı İmparatorluğu yokmuş gibi konuşabilir mi? 'Kimlik bir patoloji (hastalık) değildir' demiş büyük dahi Levi-Strauss."
Türkiye'yi kullanarak Avrupa'yı içeriden yok etmek isteyen ABD idi... Sarkozy, bu gerçeği söylemeye cesaret edememiş!
Doğru; kimlik bir hastalık değildir ama kendi öz kimliğini saklayarak yaşamak, hastalanmaya yol açabilir. Türkiye'de bu duruma, kendi kimliğine sahip insanlar açısından itiraz eden bir kişi vardı. Hırant Dink, "kirli kan" derken, öz kimliğini saklayan soydaşlarının kanını kastediyordu, Türk kanını değil... İyi anlatamadığı söylenebilir ama bu kadarı bile öldürülmesine sebep oldu! Zira ülkedeki "Gizli Ermeniler"in listesini yaptığı kendi yazılarından anlaşılıyordu. Bilgisayarının hard diski hâlâ kayıptır!
***
Yoksa Avrupa'nın Türkiye'yi kendi birliğine kabul etmeyeceğini, Türk kimliğinin, Türk tarihinin Avrupa'ya büyük geleceğini hep söyledik. AKP iktidarı da zaten, "Ankara'nın şerrinden Brüksel'in şefaatine sığınmak" politikası takip ediyordu. Asıl hedefleri, Türk ordusunun etkinliğini kırmaktı. Avrupa ile iş birliği içinde cemaati kullanarak bunu yaptılar! Der Spiegel'de Türkiye'yi "köpek kapısı"na bağladıklarını gösteren karikatür, bu durumu anlamak istemeyenlerin yüzünde patladı.
İngiliz Dışişleri Bakanı Jack Straw da Türkiye için "Önce tavşanı yakalayalım, derisini sonra yüzersiniz" diyebilmişti!
Nitekim programda "Türkiye'nin AB yolculuğunu engelleyen politikacı" olarak tanımlanan Sarkozy, "O dönem benim sorunum Erdoğan'ın kendisiyle değildi. Benim sorunum Türkiye'nin Avrupalı olmamasıydı. Avrupa, Türkiye'ye karşı diplomaside gerçek bir ikiyüzlülük sergiledi. Kimse doğruları söylemeye cesaret edemedi, ama ben Türkiye'ye gerçekleri söylemeyi, dürüst olmayı seçtim. Çünkü o ülkeyi ve Türk halkını seviyorum. Türkler, doğrudan konuşan, cesur, dürüst insanlar" dedi.
Türklüğün vasıflarını şahsında temsil eden öyle bir lider vardı, şimdi onu da yıkmaya çalışıyorlar ama güçleri yetmeyecek!