Modern-Millî Duruş
Barış Manço, üstat Peyami Safa''nın bahsettiği "Sentezi" müzikte yakalamış sanatkârlarımızdandı. Örf ve adetleri müzik yoluyla dile getirmesi bir halk dalkavukluğundan çok, bu değerleri modern hayat içindeki yerine oturtma denemesiydi. Bu bakımdan onun, döneminin kitle iletişim vasıtalarını akıllıca kullanarak, müzik üzerinden, âşıklık geleneğine çok benzer bir hizmet verdiğini söyleyebiliriz. Milleti de bunu anlamıştı.
Peyami Safa, Yalnızız romanında kadın kahramanı Meral''in ağzından, hayatta istediğine kavuşamamış talihsiz insanların yalnızlığını nefretle birleştirerek tanımlar: "Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği bir dünyada yalnızım!"
Bu tür bir yalnızlıktan bizleri Allah esirgesin.
Fakat başka tür yalnızlık tarifleri de vardır. Mesela şair Cahit Sıtkı, "Hayata beraber başladığımız, / Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; / Gittikçe artıyor yalnızlığımız." derken başka bir yalnızlık halini dile getirir.
Zannımca da yalnızlık türleri içinde öncekine göre ehveni şer olan budur… Çünkü bu yalnızlık insanın kendine yabancılaşması, kendi kendinin cehennemi-cenderesi olmasından değil, dış sebeplerden, mahrumiyetten doğuyor.
Şiirde dışa vurulan türden yalnızlık duygusuna kapılmak için genellikle yaprak dökümünün başladığı yaşlara erişmiş olmalı insan. Akran yetimi olmakla alakalı bir durum... Örnekleri var. Hiç unutulur mu? Barış Manço vefat ettiğinde Cem Karaca, "Kendimi hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim!" demişti.
Barış Manço''nun arkasından seller gibi Moda''ya akan, günlerce mumlar yakıp iç çekerek ağlayan, dua eden halkın bu davranışı aslında farkına varmadıkları bir "yalnızlık korkusu" olmalı diye düşünmüştüm. Üstatlardan birinin bir ölümün ardından dediği gibi, "Ölen kişi ne kadar yakınımız ise biz o kadar fazla müteessir oluruz!"
Peki, yakınlık nedir? Kan bağı mı? Aşk mı? Dostluk veya arkadaşlık mı? Aynı zirvelerde kanat çırpmak mı? Veya bunların hiç biri değil de bizim bilmediğimiz başka bir his mi? Bazı kişiler öldüğünde bütün yukarıda saydıklarım olmasa bile derin bir keder kaplar içimizi, müteessir oluruz... Mükedder oluruz... Mahzun oluruz... İçimiz acır... Gözlerimizin dolduğunu kimseye belli etmemek isteriz...
Barış Manço ile kan bağımız, hısımlığımız, akrabalığımız yoktu evet ama o, ailemizden biri gibi olmuştu. Bunun da pek çok sebepleri vardı ama en önemlisi, "Modern-millî duruşuydu". Peyami Safa''nın bahsettiği "Sentezi" müzikte yakalamış sanatkârlarımızdan biriydi. Halkın örf ve adetlerini müziğinde dile getirmesi bir halk dalkavukluğundan çok, bu değerleri modern hayat içindeki yerine oturtma denemesiydi. Bu bakımdan onun, döneminin kitle iletişim vasıtalarını akıllıca kullanarak, müzik üzerinden, âşıklık geleneğine çok benzer bir hizmet verdiğini söyleyebiliriz. Milleti de bunu anlamış ve karşılık vermişti.
Avrupa dönüşlerinde o zamanlar Topkapı Cevizlibağ civarında bulunan Tercüman Gazetesi binasına uğrar sanki kırk yıllık arkadaşlarıymışız gibi, bizlerle uzun uzun sohbet ederdi. Vefatından çeyrek asır geçmiş bir sanatçının arkasından insanın kendini yalnız hissedebileceğini söyleseler o vakitler inanmazdım ama şimdi anlıyorum ki, bu mümkünmüş…
Rahmet diliyorum.
GÜNÜN SÖZÜ
"Şu halde bir takım örf ve âdetleri asılsız saymak gibi, hepsinin aynı değerde olduğunu söylemek de doğru değildir. Bilgimiz geliştikçe, benimsediğimiz örf ve âdetler bizi hayata daha iyi intibak ettirecek bir mahiyet kazanmaktadır. Bilgimizin gelişmesi sayesinde, örf ve adetleri çok dar ampirik kalıplar içinde değerlendirme hatasından da kurtulmuş oluruz."
Prof. Dr. Erol Güngör