MİT müsteşarının çağırdığı iki genç!

Onur Öymen, "Zor Rota" adlı yeni kitabında anlatıyor... 1963 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdikten sonra Dışişleri Bakanlığı sınavlarına girerler. Yazılı ve sözlü sınavlarda Önder Özar birinci, Onur Öymen ikinci olur. Artık güvenlik soruşturmasını beklemektedirler. Herkesin soruşturma sonucu gelmiş, onlarınki gelmemiştir. Amcası Raşit Öymen, İçişleri Bakanı Orhan Öztrak'a durumu bildirir. Öztrak, "Bu çocuklarla ilgili bizde hiçbir problem yok" der... Birkaç gün daha geçtikten sonra MİT müsteşarı Ziya Selışık'ın iki öğrenciyi beklediği bildirilir. Görüşmede Selışık, insan hakları ve demokrasi konusunda ne düşündüklerini sorar, onlar da hep bu iki kavramı savunduklarını söyler. Sonunda Dışişleri'nden bir yazı gelir: "Tahkikatınız sonuçlanmıştır, göreve başlayabilirsiniz."

***

Bu anı bir ibret vesikası... Öyle ya bugün Dışişleri teşkilâtına alınanlar nasıl belirleniyor?

Bırakın aday memur seçimini, daha üniversite sınavlarında çalınmış sorularla öne geçenler, en gözde fakültelere giriyor!

Son dönemdeki MİT müsteşarları, Türkiye'yi yönetecek kadroları belirleyen üniversite, KPSS, askeri öğrencilik, kurmaylık, polislik gibi sınavlarda yapılan sahtekârlıklar konusunda kimseyi sorguladı mı acaba? Bir zamanlar yazılı ve sözlü sınavda ilk iki sırayı alan iki genci haftalarca araştıran MİT müsteşarlığı, ülkenin geleceğini birinci derecede etkileyen hatta 15 Temmuz gibi devleti ele geçirmeyi hedefleyen bir harekete sebep olan bu kadrolaşma konusunda neden yeterli tedbir alamadı?

MİT, paralel devlet yapılanması konusunda önemli bir rapor hazırlamıştı ama AKP iktidarının, paralel yapıyla iç içe olduğunu değerlendirerek, suçun iştirakçisine bilgi vermekte bir fayda görmemiş olabilir.

***

Türkiye'de iktidara gelen partiler, devlet kadrolarını ideolojik tercihlere göre doldurmaktadır. Bu durumda güvenlik soruşturmasının hiçbir değeri kalmıyor.

Bakınız, Türkiye'yi, 15 yıldır, ABD'den gönderilen bir gizli belgeyi program yaparak kurulan AKP yönetiyor! Böyle bir devlet yönetiminin, "milli ve yerli" davranması beklenebilir miydi?

Nitekim, AKP, 15 yıl boyunca o programın gereklerini yaptı. Türk olmaktan kurtulduklarına inanan bir kadro... 17-25 Aralık'ta uyandılar, 15 Temmuz'da biraz kendilerine geldiler. En azından Orta Doğu'da veya İslâm dünyasında ABD'nin ne yapmak istediğini anladılar.

İslâm İşbirliği Teşkilatı toplantısında, Tayyip Erdoğan'ın "DEAŞ, Boko Haram, YPG, FETÖ gibi örgütlerin ülkelerimizi büyük bir kan gölüne dönüştürdüğünü hepimiz görüyoruz. Sahne önündeki figüranlar perde arkasındaki asıl senaristleri görmemize engel olmamalıdır. Hz. Mevlana 'insanı ateş değil kendi gafleti yakar' diyor. Coğrafyamızdaki hadiselere basiret ve feraset ile yaklaşabilmeliyiz. İslâm dünyasının birliğini, beraberliğini, zenginliklerini ve istikbalini yok etmeye yönelik kirli bir senaryo oynanıyor. İslâm toplumları içeriden çökertilmeye çalışılıyor." sözlerine katılmamak mümkün mü? Daha doğrusu, biz yıllardır kendisine bu uyarıları yapmıyor muyuz?

***

Terör konusunda da Onur Öymen'in kitabında anılar var:

Başbakan Necmettin Erbakan, 1996 yılında, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'i, Çankaya'daki Çamlı Köşk'te misafir etmektedir. Görüşmede Onur Öymen de bulunmaktadır. İki lider arasında şöyle bir diyalog geçer:

Erbakan: Ülkenizdeki Müslüman Kardeşler'in durumunu biliyoruz. Hepimiz Müslümanız. Acaba onları affetmeyi düşünmez misiniz?

Hüsnü Mübarek: Sayın Başbakan. Müslüman Kardeşler, bir terör örgütüdür. Siz onların benim hayatıma kastettiğini biliyor musunuz?

***

Dış politikada olumlu gelişmeler var ama bugün Türkiye, hala doğru rotaya girmiş değildir! Türkiye, "Müslüman Kardeşler Enternasyonali" ve "Milleti İbrahim" fikri yüzünden milli rotasını şaşırmıştır!

Yazarın Diğer Yazıları