Milliyetçi partinin birinci vazifesi!
Devlet Bahçeli'nin açıklamalarında hiçbir sürpriz yok, özetle, "MHP cumhurbaşkanlığı adayı göstermeyecektir, MHP'nin genel başkanı cumhurbaşkanı adayı olmayacaktır, MHP cumhurbaşkanlığı seçiminde, Yenikapı ruhuyla hareket ederek Recep Tayyip Erdoğan'ı destekleme kararı alır, MHP'nin hükümetin oluşması sırasında bir talebi olmaz. Bu talebi yapanlara karşı da sert cevap verir, ahlaksızlık olarak görür. Abdullah Gül'ün 'Ben adayım' diye ortaya çıkması izah edilebilecek bir durum değildir." diyor.
Peki bu tutum nasıl izah edilebilir?
***
Bahçeli, ilk olarak Ahmet Necdet Sezer'in ortak cumhurbaşkanı adayı gösterilmesinde benzer bir tutum takınmış ve aday olmak isteyen Sadi Somuncuoğlu'nu engellemek için bazı milletvekillerini görevlendirmişti!
Gerek 2002 ve 2015 erken seçim kararlarında, gerekse Sezer'in, Gül'ün ve Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesinde Bahçeli birinci derecede rol oynamıştır. AKP iktidarı da Bahçeli sayesinde devam etmektedir. (Bu sözlerim bir eleştiri veya övgü değil, durum tespitidir.)
Bu sütunun okuru olmadığını sorusundan anladığım kişiler bana birkaç yıldır "Bahçeli neden böyle yapıyor?" diye soruyor. Ben de önce, "Yeniçağ okusaydınız bu soruyu sormazdınız" diyor sonra da ilâve ediyorum: "Bahçeli, görevini yapıyor."
Görevini yapan kişinin eleştirilmesinin hiçbir pratik değeri yoktur. Görevi verenlerin ne yapmak istediği sorgulanmalıdır! Milliyetçilik dalgası üzerinde sörf yapan bir kişi, neden bu fikre sıkı sıkıya bağlı güçlü bir kitleyi etkisiz ve devre dışı bırakıyor?
Üstelik, "Herhangi bir sebeple Erdoğan aday olmaktan vazgeçerse, başka türlü gerekçeler ortaya konur, 'Ben böyle bir yola girmek istemiyorum' derse o kendisinin bileceği iştir ama 7 Ağustos'ta başlatılan bir ruha MHP sadıktır" diyebiliyor. Böyle bir ihtimal söz konusu olursa gösterilecek yeni adaya bile peşinen destek ilân etmiş oluyor.
İyi Parti'ye gidenler konusunda ise "İyiler onların olsun halihazır bizim olsun." diyor. Yani "Küçük olsun benim kontrolümde olsun!"
***
Milliyetçi bir partinin genel başkanı olarak, Bahçeli'nin PKK ve FETÖ'ye karşı AKP iktidarının şimdiki tutumunu desteklemesine kimsenin bir diyeceği yok ama mesela Ege'de, Aydın'ın ilçesi konumundaki Türk adalarının işgaline karşı hükümeti hiç uyarmaması gözden kaçmıyor!
Erdal Akalın yazıyor:
"24.06.2009 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ne beş imzalı bir önerge verilmiştir. Bu önerge ile Ege Denizi içerisinde yer alan bazı adaların ve bu adalardaki köylerin Türkçe olan isimlerinin Rumcaya çevrilmesi önerilmektedir. Önergeye imza koyanlar ise; Davud Harutyuryan, Rafi Hovenasyan, Armen Rustanyan, Androz Kiprianu ve Mevlut Çavuşoğlu'dur (üç Ermeni, bir Rum ve bir Türk). Almanya delegesi Hakkı Keskin ve Azerbaycan delegesi Abbasov önergeyi imzalamayı ret etmişlerdir.
Bu önerge, 26.06.2009 tarihinde kabul edilmiştir. Oylamada sekiz AKP'li üye evet derken, MHP ve CHP üyeleri hayır demişlerdir.
Acaba; AKP İktidarı, Avrupa Birliği oylaması sırasında Yunanistan'ın ülkemizi veto etmesini önlemek üzere özel ve gizli bir protokol ile bu adaları ve kayalıkları Yunanistan'a terk mi etmiştir?"
Çavuşoğlu, bu konuda açıklama yapmalıdır.
***
Türkiye, AKP iktidarının oluruyla resmen toprak kaybetmiştir ama Bahçeli, bu konuyu hiç gündeme getirmemektedir.
Milliyetçi partinin birinci vazifesi önce "vatan savunması" mıdır yoksa "AKP savunması" mı?
Bahçeli, "3 Kasım'da erken seçim" kararını bir telefon görüşmesinden sonra açıklamıştı. Adalar için hiç telefon gelmiyor mu?