Millî iradeye ihanet
Kayyum atanması millî iradeye ihanettir...
Seçilmiş bir belediye başkanının yerine kayyum atanması asla ve kat-a kabul edilemez bir siyasi operasyondur.
Başkanın bir suçu varsa elbette yargılanır, suçu varsa da hüküm giyer giydiği hükme bağlı olarak da belediye başkanlığı görevinden de alınabilir.
Amma velakin kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan bir belediye başkanı görevden alınıp yerine kayyum atanması kabul edilemez.
Hukukun en temel ilkelerinden biri masumiyet karinesidir!
Masumiyet Karinesi: Bir kimsenin kendisine isnat edilen, işlediği iddia edilen suçu işlediğinin kesin ve inandırıcı deliller ile ispatlanıncaya kadar hakkında bir ceza kararı verilip karar kesinleşinceye kadar masum olduğunun kabul edilmesi demektir.
Elbette Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre bir kişinin suçlu olup olmadığına da sadece ve sadece yargı yani bağımsız ve tarafsız mahkemeler karar verebilir yürütmenin böyle bir yetkisi ya da hakkı yoktur.
Hükûmetin yani idarenin bir kişinin suçlu olduğunu iddia ederek onun seçilme milletin ise seçme hakkına aykırı davranması hukuka, demokrasiye ve millî iradenin üstünlüğü ilkesine tamamı ile aykırıdır.
Seçilmiş bir belediye başkanı, bir milletvekili, bir bakan ve hatta bir cumhurbaşkanı da elbette suç işleyebilir ve işlediği bir suçtan dolayı yargılanıp hüküm de giyebilir. Seçilmiş kişilerin nasıl hangi usuller ile yargılanacağı, hükmün nasıl ve kim tarafından verileceği de anayasamızda açık ve net olarak yazılıdır bunun tartışılacak ya da anlaşılmayacak bir tarafı da yoktur.
Fakat böyle bir süreç işler ve bir yargı kararı sonucunda bir belediye başkanı hüküm giyer ve sonucunda görevden alınırsa yerine belediye meclisinden yeni bir başkan seçilir ve en kısa sürede seçim yenilenir demokratik ve hukuki olan yöntem budur.
Buraya kadar yazdıklarım siyasi bir değerlendirme değil, konuyu tamamı ile hukuk sistemi açısından yorumlamadır.
Bakınız demedi demeyin siyasi görüşünüz her ne olursa olsun bugün bu kayyum atamasına karşı tepki koymazsanız emin olun en nihayetinde kaybeden millî irade ve demokrasimiz olacaktır.
Gelelim işin siyasi kısmına; bu yapılanın hukuki değil siyasi bir operasyon olduğu açıktır!
Görünen o ki Recep Bey bir erken seçime giderken Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş gibi baş edemeyeceği siyasi kişilikleri hile-i şeriyye ile siyaset arenasından tasfiye etmeye çalışıyor.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu “Demirtaşsız DEM, İmamoğlusuz CHP!” dizayn etmeye çalışıyorlar demiş ki ben de kendisine sonuna kadar katılıyorum.
Bugün Hatay Milletvekili Can Atalay’dan Osman Kavala’ya kadar birçok kişi Anayasa Mahkemesi’nin açık hükmüne rağmen adeta esir tutuluyorsa bu tamamen siyasi bir amaç uğruna yapılmakta ve bir güç gösterisine dönüştürülmektedir.
Bana göre Öcalan gibi bir terör elebaşını Türkiye Büyük Milllet Meclisi çatısı altında konuşturup “umut hakkı” diye masum ve mazur göstererek affedebilmeyi konuşan iktidarın, aynı zamanda Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i Öcalan ile ilişkili olduğu gerekçesiyle tutuklatarak yerine kayyum ataması korkunç bir çifte standarttır!
Barış Terkoğlu "Çözümcü Ahmet", "Bölücü Ahmet" ilan edildi! Öcalan’a özgürlük kapısı açılırken, Öcalan’ın "adını verdiği Ahmet Özer, gözaltına alındı.” diyor ki bu noktada da son derecede haklıdır.
Bütün bunlar tek adam sisteminin yürütme, yargı ve yasama erklerini tek bir kişinin kontrolü ve inisiyatifine vermesi yüzünden ortaya çıkan olgular ve bu sistem değişmeden de bu ve benzeri olgulardan kurtulmak mümkün olmayacaktır.