İstiklal Marşı’nın yazılış öyküsü. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’nı nerede ne zaman yazdı?
Birinci Dünya Savaşı ve hemen ardından Türk İstiklâl Savaşı’nda Anadolu’nun işgaline karşı mücadele veren Türk milleti her türlü fedakârlığı yaparak ordusunu desteklemiştir. Bu süreçte cephede ve cephe gerisinde özellikle halka ve orduya moral desteği vermek için büyük çaba sarf edilmiştir. Bu moral destek çabaları içinde millî marş yazılması hususu atılan en önemli adımlardan biridir.
Bu dönemde gerek Başkomutan Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa ve gerekse Genelkurmay Başkanı İsmet (İnönü) Paşa halkın ve askerlerin moralini ve maneviyatını güçlendirecek bir millî marşın yazılması hususunu ifade etmekte ve özellikle de yeni kurulacak devletin dış ilişkileri ve diplomatik görüşmelerinde millî marşın varlığının önemini vurgulamaktadırlar.
1920''nin sonlarında, Batı Anadolu''daki Türk kuvvetlerinin Çerkez Ethem meselesiyle meşgul olmasından yararlanmak isteyen Yunan ordusu büyük bir taarruza hazırlanıyordu. Durum gerçekten son derece kritikti ve Türk ordusunun sadece silaha ve cephaneye değil, gelecekle ilgili ümitlerini canlı tutacak manevi desteğe de ihtiyacı vardı. Garp Cephesi kuzey kısmının kumandanı olarak bu ihtiyacı derinliğine hisseden Miralay İsmet Bey, Maarif Vekili Dr. Rıza Nur''u bu şartlarda ziyaret etmişti.
“ŞAİRLERİMİZİN NAZAR-I DİKKATİNE”
İsmet Bey''in ziyaretinden kısa bir süre sonra, devrin şairleri Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde "Türk şairlerinin nazar-ı dikkatine. Maarif Vekâleti''nden" başlıklı bir yarışma duyurusu gördüler. Bu bir millî marş yarışmasıydı; şiirlerin Maarif Vekaleti''nce teşkil edilecek bir edebi kurul tarafından değerlendirileceği ve kazanan şaire beş yüz lira ödül verileceği bildiriliyordu.
Türk İstiklâl Savaşı sırasında millî marş yazılması için Büyük Millet Meclisi’nce bir yarışma açılmasına karar verilmiştir. Açılan bu yarışma, “Şairlerimizin Nazar-ı Dikkatine” başlığı ile 25 Ekim 1920 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde şu şekilde ilan edilmiştir;
“Milletimizin dâhili ve harici istiklâli uğrunda girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklâl Marşı, Umur-u Maarif Vekâleti Celilesi’nce müsabakaya vaz edilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kanun-ı evvel sene 1336 tarihine kadar olup bir heyet-i edebiye tarafından gönderilen eserlerden intihap olunacak ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükâfat verilecektir. Ve yine la akal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekâletine yapılacaktır.”
Yarışmanın tek şartı, gönderilecek şiirlerin Millî Mücadele ruhunu ifade etmesiydi. Beste yarışması daha sonra açılacak ve bu yarışmayı kazanan besteciye de beş yüz lira verilecekti.
O sıralarda Dr. Rıza Nur''un yerine Maarif Vekilliği''ne getirilen Hamdullah Suphi''nin verdiği bilgiye göre, yarışma, millî marş yazabileceği tahmin edilen şairlere ayrıca birer mektupla bildirildi. Çok sayıda şair hemen kaleme sarılarak yazdıkları şiirleri Maarif Vekâleti''ne göndermeye başladılar. Kısa sürede 724 şiir geldi. Ne var ki Hamdullah Suphi Bey sonuçtan hiç memnun değildi, çünkü devrin tanınmış şairleri yarışmaya katılmamıştı ve gelen şiirlerin hiçbiri Millî Mücadele''nin ruhunu ifade edecek güçte değildi. Bu kupkuru manzumelerin hiçbiri millî marş olamazdı!
Ve bir gün Meclis''te Âkif''in yakın dostlarından Balıkesir Mebusu Hasan Basri Bey''le karşılaşan Hamdullah Suphi, hoşbeşten sonra söz yarışmadan açılınca, gönderilen şiirlerden hiçbirinin kendisini tatmin etmediğini söyledi ve Âkif''i marş yazma konusunda ikna edip edemeyeceğini sordu.
"BEN EZELDEN BERİDİR HÜR YAŞADIM HÜR YAŞARIM"
Hasan Basri (Çantay), Âkif''in ödülden rahatsızlık duyduğunu, böyle bir millî görev için ödül konulmuş olmasını bir türlü kabul edemediğini söyleyince, Hamdullah Suphi "Bu kolayca halledilebilecek bir meseledir" dedi ve hemen orada Âkif''e hitâben kısa bir mektup yazdı. Bu mektupta, şaire istenen şiiri yazmasının ''maksadın husulü için son çare'' olduğunu ve endişelerinin giderilmesi için ne gerekirse yapılacağını söylüyordu.
Hasan Basri Bey, Âkif''i İstiklal Marşı''nı yazmaya kendisinin ikna ettiğini, Hamdullah Suphi''nin mektubunu ise şaire marş yazılıp bittikten sonra gösterdiğini söyler.
Mehmed Âkif, beş yüz liralık ödül konusunda gerçekten çok duyarlıydı; en büyük korkusu para için yazdığının zannedilmesiydi. Hâlbuki İstiklal Marşı''nı yazdığı günlerde maddî bakımdan bir hayli sıkıntı çekiyordu.
Mehmed Âkif, Hasan Basri Bey tarafından ikna edildikten sonra Tâceddin Dergâhı''na kapanıp İstiklal Marşı''nı yazmaya başladı. Dostları onun evde, sokakta, camide, Meclis''te, uyurken, yürürken, yemek yerken âdeta bütün hücreleriyle İstiklal Marşı''nı düşündüğünü ve yazıp bitirinceye kadar tam bir istiğrak halini yaşadığını söylüyorlar.
Hatta bir gece Tâceddin Dergâhı''nda uyanmış, kâğıt aramış, bulamayınca kurşun kalemiyle yer yatağının sağındaki duvara marşın "Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım" mısrasını yazmıştı. Meclis''te bile, hararetli müzakereler yapılırken, o bütün dikkatini bitirmeye çalıştığı marşın mısralarına vererek çevresinde olup bitenlerden habersiz bir halde sürekli yazıyor, müzakereler bitince daldığı âlemden uyanıyordu.
12 MART 1921’DE KABUL EDİLDİ
Mehmed Âkif''in ''kahraman ordumuza'' ithaf ettiği marş nihayet son şeklini aldı ve 7 Şubat 1921 tarihinde imzasız olarak Maarif Vekâleti''ne teslim edildi. Bu, yarışmaya katılan 725. şiirdi. Hamdullah Suphi''nin mektubundaki tarihle marşın teslim tarihinin birbirine yakınlığı, Âkif''in İstiklal Marşı''nı çoktan yazmaya başladığını ve o günlerde büyük ölçüde tamamladığını göstermektedir.
İstiklal Marşı 17 Şubat''ta Sebilürreşad ve Hâkimiyet-i Milliye''de, 21 Şubat''ta da Kastamonu''da çıkan Açık Söz gazetesinde yayımlandı. Âkif, Kastamonululara duyduğu sevgi ve saygı dolayısıyla İstiklal Marşı''nın kendi el yazısıyla bir nüshasını da oraya göndermişti.
Türk Milleti’nin zaferini, yüceliğini ve bayrağımızın kutsallığını yazdığı mısralar ile en güzel şekilde anlatan İstiklal Marşı, yarışmaya katılan 725 şiir içerisinden TBMM içindeki mebusların oyları ile birinci seçilmiş ve dönemin Maarif Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından TBMM’de okunmuştur.
Mecliste bulunan tüm milletvekilleri tarafından büyük bir coşku ve heyecan içerisinde, iki kez ayakta dinlenen İstiklal Marşı, 12 Mart 1921’te TBMM tarafından Milli Marş olarak oybirliği ile kabul edilmiştir.
Üstat Şair Mehmet Âkif, İstiklal Marşı’nı Türk Milleti’nin eseri olarak kabul ettiğinden eserlerini içinde topladığı ünlü Safahat’ına koymamış ve Kahraman Ordumuz’a ithaf etmiştir.
ATATÜRK BESTEYE NEDEN İTİRAZ ETTİ?
Bundan sonra alaturka müzik ezgileri ve sanat müziği formuna yakın ezgilerle bir dönem icra edilen İstiklal Marşı’mız daha sonra ünlü bestecilerimizden Osman Zeki Üngör tarafından çağdaş bir marşa yaraşır bir formlarda ve bu günkü şekliyle bestelenmiştir.
Marşın bestelenmesi için, Ankara''da bir komisyon kurulmuş, bestelenecek mısraları seçilerek ilân edilmişti.
Komisyonun çalışmalarını yakından takip eden ATATÜRK, bu seçimi uygun bulmamıştı. İstiklâl Marşının uzun olmasında mutabakatını söyleyerek okunduğu ve çalındığı zaman, herkesin uzun uzun ayakta tutulmamasının elbette doğru olmadığı, ancak Marşın İstiklâl davamızı anlatışı cihetinden, büyük mânası olan, bilhassa şu mısralarının marşdan çıkarılmasının doğru olmadığını söylemiştir.
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl
Atatürk:
- Benim bu milletten daima hatırlamasını istediğim vecizeler, işte bunlardır, demiştir.
İSTİKLAL MARŞI NEREDE YAZILDI?
Eşref Edip anlatıyor:
Ankara''ya gelince doğru Tâceddin Dergâhı''na indik. O zaman Ankara''da mesken buhranı olduğu için herkes bir tarafa sığınmıştı. Tâceddin Şeyhi bir hürmet-i mahsusa olmak üzere dergâhı Üstad''a tahsis etmişti. Dergâh deyince dervişler, ayinler hatıra gelmesin… Eşraftan birinin adeta selamlık dairesi. Ufak bir köşk gibi muntazam yapılmış. İçi dışı boyalı... Döşenip dayanmış, güzel ve geniş bir bahçesi var. Türlü türlü meyveler. Önünde bir şadırvan, şarıl şarıl sular akıyor.
Üstad Ankara''daki bütün şiirlerin, İstiklal Marşı''nı hep bu dergâhta yazmıştır. Yüzlerce asır Türk milletiyle beraber yaşayacak olan bu marşı ne vakit okusam, Tâceddin Dergâhı''nda Üstad''ın bu şiiri yazarken düşündüğü zamanları hatırlarım: Odanın bir tarafına çekilmiş, elinde ufak bir kâğıt… Tefekküre dalmış…
Ara sıra bir kelime yazıyor… Bazen yazdığını çiziyor… Sonra tekrar yazıyor… Bazen saatlerce düşünüyor… Üstad şiirini yazmak için çok zaman sarf ederdi. O sehl-i mümteni dediğimiz şiirler öyle kolay kolay olmuyordu. Bazen bir beyit üzerinde günlerce uğraştığı olurdu. Şiir tamam olup da tebyiz edildiği zaman çaylar demlenir, hep arkadaşlar toplanır, bilhassa pek sevdiği Hasan Basri Çantay''a haber gönderir. O da elinde uzun çubuğu, sallana sallana gelir, Üstad''ın yanında oturur, Üstad tamam olan şiirini kendisine mahsus ahenkle okurdu, çaylar da tevali ederdi.
"İSTİKLAL AŞKI BU MİLLETİN RUHUDUR"
“Hürriyet ve İstiklâl aşkı bu Milletin ruhudur. Tarihe bakın, bütün milletlerin bir esaret ve hürriyetsizlik devri geçirdikleri bir hakikattir.
Dünya tarihinde, fasılasız hürriyet ve istiklâlini muhafaza ve müdafaa etmiş bir millet vardır.
Türkler İstiklâl Marşı’nın bu pasajını oluştururlar;
Hakkıdır Hür yaşamış Bayrağımın Hürriyet
Hakkıdır Hakka Tapan Milletimin İstiklâl"
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Büyük şair Mehmet Akif Ersoy tarafından sözleri yazılan ve Osman Zeki Üngör tarafından bestelenen, her okuduğumuzda bizleri milli mücadele yıllarına götürerek gururlandıran İstiklal Marşı''mızın kabulünün yıl dönümünde tüm şehitlerimizi ve Mehmet Akif Ersoy ile Osman Zeki Üngör''ü saygıyla anıyoruz.