Mahir Ünal'ın saçmaları

Zavallı Türkiye.

Ne kadar bahtsızsın!

Zaferler kazanıyorsun, cepheden cepheye koşuyorsun, kutlu bedenini vatan uğruna hiç düşünmeden veriyorsun, sonra birileri geliyor, ya yok sayıyor veyahut küçümsüyor.

AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal''ın sözlerini okuyunca, ne yalan söyleyeyim, ülkem ve tarihim adına üzüldüm.

İnsan, içinde yaşadığı tarihsel dönemi, olayların ve gelişmelerin sıcağında, kendisine yöneltilen propagandanın da etkisiyle algılayamayabilir. Doğru değerlendiremeyebilir. Lakin koskoca bir Kurtuluş Savaşının sonunda, demokrasi ve cumhuriyet geçmişinin tecrübelerini yaşamış, darbeler görmüş, kendisi de bir iktidar süreci içinde bulunan biri, aradan bir asır geçtikten sonra, hâlâ nasıl bu kadar sapkın, bu kadar cahilce düşünür anlayamıyorum.

Size bir şey söyleyeyim mi?

Bu ülkenin önünde duran en büyük engel, zihinleri kalın duvarlar içinde hapsolmuş, gerçeği, ideolojik kalıplar içinde arayan diplomalı kimselerdir. Bu sebepledir ki, toplumsal barışa, huzura, güvene ve oturmuş bir siyasal sisteme sahip olamadık. Bunlar olmadığı için de geleceğimiz belirsiz. Sürekli kavga ve lüzumsuz didişme içindeyiz.

En mühimi de uluslaşma/milletleşme sürecini nitelikli bir biçimde tamamlayamıyoruz.

Solcularımıza bakın.

Kemalist olduğunu söyleyen sol, bölücü solla Kürtçülük bağlamında iş tutuyor.

Buradaki tezattan bir kitap çıkar.

Aynı şekilde bir kısım milliyetçilere (Türkçülere) bakın.

"Keşke Yunan kazansaydı" tarihçiliğini ideoloji olarak gören, Atatürk karşıtlarının cephesinde yalın kılıç "Yerli millî" savaş verdiğini söylüyor. Hâlbuki Kuvayı Milliye, Türkçülüğün milliyetçiliğin tarihsel patiğinin ta kendisi. Atatürk ise, Türkçülüğün, yerli ve millîliğin uygulamalı siyasal devrimcisi.

Bu kesime de yanlış yerde durduğunu anlatmak için bir kitap yazılabilir.

Muhafazakârlara gelince.

İslamcı kanadı (hepsi değil), kendi yarattığı ideolojik kalıpların bilişsel hapishanesinde, epey geçmişte yaşıyor. Bir türlü günümüze ulaşamadı. Sağlıklı bir akılla, olup bitenleri değerlendirdiği söylenemez. Hâlâ II. Meşrutiyet dönemi tepkiselliğinin etkisinde varlığını sürdürüyor. Tepkiler, oldukça da canlı ve dinamik. İşte bakın nasıl ses yükseltiyor.

AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal, gençlik buluşması ve konferans etkinlikleri kapsamında; "Tarihteki en sert kültürel devrim Türkiye''de yaşanmıştır. Mesela Fransız Devrimi her şeyi yıkmıştır ama lügate yani dile dokunmamıştır. Yine en sert devrimlerden bir tanesi Mao''nun Çin''de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır. Ama maalesef bir kültür devrimi olarak cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir."

Burada okuduğunuz her cümle, her bilgi, içerikleri bakımından hasarlı.

Cumhuriyetle, Fransız devrimini karşılaştırıp, sonra da, "En sert kültürel devrim Türkiye''de yaşanmıştır" demek, "ben saçmalıyorum" demekle eşdeğerdir.

Fransız Devrimi amaç olarak bir kültür devrimi değil ki.

En önemlisi de "Lügate hiç dokunmamıştır" demesindeki cehaleti birine sorması lazım. Fransızları da Osmanlılar gibi sanıyor. Fransızlar, kendilerine uydurma dil icat etmediler ki Fransızcaya dönsün. Latin dil grubundan olan Fransızca, zaten 1539''dan itibaren resmî dildi. Öyle ise Fransız İhtilali niye lügate dokunsun? Kaldı ki ihtilalin amacı derebeylik hukuk sistemini ortadan kaldırmak ve burjuvaziye yer açarak, eşit yurttaşlık hukuku ortaya çıkarmaktı.

Üniversite diplomasına sahip biri şöyle cümle kurarsa ne düşünürsünüz?

"Mao''nun Çin''de yaptığı kültürel devrimdir ve o da dile dokunmamıştır."

AKP''de okumuş-yazmış, sağduyusu kuvvetli aklı başında biri yok mu? Şunlara anlatsın. Çin, binlerce yıldır aynı coğrafyada varlık gösteriyor. Bizim gibi yabancı alfabe kullanmadığı gibi, bir de Arap eğitim modeli olan medreseyi olduğu gibi alıp kendi ülkesinde kurmadı. Çin Alfabesi de tarihi kadar eskiye dayalı.

Mao, sosyalist de olsa o kültürün insanı. Kendi modelini geliştirip uyguluyor.

III. Selim''den bu tarafa, II. Mahmut''la sertleşerek gelişen ve II. Meşrutiyetçilerle ihtilale dönüşmek zorunda kalan Türkiye''nin modernleşme ve aynı zamanda Türkleşme, kuruluş kodlarına dönme (öze dönüş) serüveni, yakın tarihin verdiği onlarca derse rağmen, İslamcıların ideolojik zihninde değişmez düşünce kalıplarına dönüşerek, iktidar partisi ve yanlıları tarafından saçma sapan ifadelerle dillendiriliyor.

Ey hafız! Artık bu ezber bitti.

Tarih, millî varlığımıza dokunan her şeyi yendi. Türk kültürü ve Türkçe özümüzdür. O yaşadıkça biz varız.

Yazarın Diğer Yazıları