Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Kürtçe televizyon

Türkiye’de son yılların en önemli olayı, Türkiye Radyo - Televizyon Kurumu’nda Kürtçe yayın yapan bir kanalın açılmasıdır. Olay, hem anayasanın açıkça ihlal edilmiş olmasından hem de sonuçları bakımından çok önemlidir.
Türkiye Cumhuriyeti anayasasının değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3. maddesinin başlığı şöyledir: “Devletin Bütünlüğü, Resmi Dili, Bayrağı, Milli Marşı ve Başkenti”. Maddenin kendisi de aynen şöyledir:  “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankaradır.”
Maddede devletin resmî dilinin Türkçe olduğu açıkça belirtilmiştir. Gerek başlıktaki gerek madde içindeki  “dil-i” kelimesinde bulunan -i iyelik eki, “dil”in “devlet”e ait olduğunu da gösterir. Yani -i ekinin aidiyetini anlamak için “neyin dili?” diye sorduğumuz zaman buna verilecek cevap “devletin dili”dir. Metinden bu açıkça anlaşılmaktadır. Demek ki T.C. Anayasasına göre Türkçe yalnız resmî dil değil aynı zamanda devlet dilidir. Esasen “resmî” kelimesi Türkçe Sözlük’te “devletin olan, devlete ait, devletle ilgili, özel karşıtı” olarak açıklanmaktadır. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu da “özel” bir kuruluş değil bir “devlet kurumu”dur. Resmî bir devlet kurumu olarak yayınlarını devletin resmî dili olan Türkçe ile yapmak zorundadır. Bu, anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez üçüncü maddesinin emridir ve bunun ihlali anayasa suçu oluşturur. Üniversitelerde türban kullanımı ile ilgili kararı, CHP’nin itirazı üzerine, anayasanın ikinci maddesinin içini boşaltmak olarak yorumlayan ve anayasaya aykırı bulan Anayasa Mahkemesi buradaki apaçık ihlali de görmemezlikten gelemez. İlgili kuruluş ve makamlar derhal harekete geçmelidir.
Anayasanın “Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi”ni düzenleyen 42. maddesinin son fıkrasının ilk cümlesi de şöyledir: “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.”
Bu maddeden de kıyas yoluyla, Türkçeden başka hiçbir dille Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak devletin radyo ve televizyonundan yayın yapılamaz, sonucu çıkar. Öyle ya, Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak Türkçeden başka hiçbir dil öğretilemez ve okutulamaz, diyen bir devletin anayasasının, Türkçeden başka bir dille ana dili olarak yayın yapılmasına müsaade etmesi düşünülebilir mi?
Olayın sonuçlarına gelince. Bölücü ve silahlı terör örgütünün Türkiye’de yarattığı durum mevcut olmasaydı bu ve benzer uygulamalar asla söz konusu olmayacaktı. Manzara şudur: Silahlı bir bölücü örgüt birtakım taleplerde bulunuyor. Taleplerine uluslar arası destek de buluyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden de destek görüyor. Bunlara karşı Türkiye’yi koruma direncini gösteremeyenler geri adım atıyor ve sürekli taviz veriyor. En son taviz, devletin resmî televizyonunda Kürtçe kanaldır. Arkadan Kürtçe eğitim talepleri geldi ve geliyor. Kendilerini Türk’ten ayrı bir Kürt milletinin temsilcileri olarak gören bazı kimseler gazete ve televizyonlarda federasyon isteklerini açıkça dile getiriyorlar. Bundan sonra sıra Türk ve Kürt federe devletlerinin sınırlarını belirlemeye gelecektir. Bunlar da dile getirilip uygulamaya konulduğu zaman Türk milletinin bölünmeye tahammül edemeyeceği anlaşılacaktır. Bunun sonu Tanrı korusun, bir iç savaş olur ve bunun da sorumlusu, anayasayı ihlal edenler ve sürekli taviz verip ülkeyi koruma direncini gösteremeyenler olur. İşte bu sebeple, Kürtçe televizyon, son yılların en önemli olayıdır. Ermeni taraftarı özür bildirisinden de, Gazze’den de daha vahim bir durum karşısındayız. Asıl bu olayda yetkilileri bütün bir millet olarak sorumluluğa davet etmeliyiz. 

Yazarın Diğer Yazıları