Küresel emperyalizm mi?

Batı, küresel dengeleri yeniden kurarken, güçlü ülkeler yeni stratejiler geliştirip, güçlerini artırırken, Türkiye nerede? Türkiye, geçmişte olduğu gibi yine başarısız yöneticileri sebebiyle, hangi gücün peşinden gideceğinin bilmezliği içinde.

Ekonomisi, her zaman olduğu gibi yine bozuk. Öyle ki sanki gizli bir el, kasten, bilerek ve isteyerek Türkiye’nin ekonomisini çökertiyor. Ekonomisi bozuk bir ülkenin, dünya güç mücadelesinde esamisini kim nasıl okur? Yedek güç olmanın ötesinde hangi anlamı kendisine yükler?

Amerika’nın başını çektiği, NATO ile bizim de bir parçası olduğumuz Atlantik sistemi çöküyor. Karşısında, güçlü ekonomisiyle Çin, yanında Rusya ve şimdilerde Kuzey Kore ile BIRCS+ olarak adlandırılan yeni yapılanma var.

Hâlbuki tarih bize en son, Berlin Anlaşması, sonrasında Birinci Dünya Savaşı’nın acı reçetesini öğretti.

Hem koskoca imparatorluğu kayıp ettik, yetmedi vatansız kalma riski ile karşı karşıya kaldık. Çok daha vahimi, güçlü devletler, SEVR diye, “ülkenizi işte böyle bölüşüyor, size de şuncağızı bırakıyoruz ve elbette sizi silahsızlandırarak, kontrolümüze alıyoruz” dedikleri bir anlaşma koydu.

Peki, dünyayı titreten dönemlerin bakiyesi olan bizimkiler ne yaptı? Ölüm anlaşmasını hükümete imzalattılar, padişahın onayına kaldı. Anadolu’da Milli Kuvvetler (Mustafa Kemal) olmasaydı, bir padişahımız, bir de ordusuz ve küçücük devletimiz olurdu, ama büyük Anadolu toprakları ve Atatürk’ün Lozan’da tescillediği koca Türkiye’miz olmazdı.

Tarihten ders almamış gibiyiz. Alsaydık, yeryüzünde büyük devletler kendi düzenlerini kurarken biz de onlardan biri olarak söz söylerdik. Kurucu iradenin heves ettiği, hayalini kurduğu büyük Türkiye’yi kuramadık.

Şimdi güya Atlantik (ABD) güç dengesinin bir parçasıyız. Ama ABD tarafından etrafımız kuşatılıyor. Rusya-Çin İttifakının ise Orta Asya’dan başlayarak bütün Türk dünyası tehdidi altında. Doğu Türkistan çoktan Çin topraklarına katıldı. Sovyetler’den bağımsızlaşan Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri’nin güneye, tüm dünyaya açılan geçiş yolları ise Rusya’nın bir kısmı da Çin’in kontrolünde. İzinsiz ne petrol çıkarabiliyor, ne doğal gaz.

Kısaca başta Türkiye olmak üzere bütün Türk dünyası, AB ve ABD, Rusya ve Çin tehdidi altında. Topyekûn sıkıntıdayız. Bu süreçte en avantajlı olabilecek Türkiye olmasına rağmen onun da başı beladan kurtulmuyor. En büyük açmazı bölücülük. Sonra ekonomisi. Tüm itirazlarımıza, samimi uyarılarımıza rağmen, “Ben ekonomistim” diyen bir iktidar sahibi tarafından göz göre göre bozuldu. Şimdi düzelteceğim iddiasıyla, vergi üstüne vergi konularak ülke yaşanılmaz hale getirilecek. Üstelik tıpkı bozulurken uzmanların yaptığı ikazlar gibi, düzeltilirken yaptığı uyarılar hiç dikkate alınmıyor.

Aklı başında herkes tasarruf diyor.

Uyan var mı?

Yok.

Aklı başında herkes yapısal reformlardan söz ediyor.

Hukuk düzeni, adalet, zengin-fakir dengesi gözetilsin diyor. Aldırış ediliyor mu?

Hayır!

Öyle ise, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un; “Küresel emperyalizm, Türkiye’ye yönelik projelerinin önünde engel olduğu için 31 Mart seçimlerinden sonra Cumhur İttifakı’nı dağıtmayı ana strateji olarak belirledi. Bunun için iç ve dış odaklarla birlikte sistemli bir saldırı başlatıldı” demeden önce, kendi iktidar geçmişine bir bakması gerekmez mi?

Mesela, Ege’de, Mavi Vatan’da hangi derecede etkiliyiz? Yunanistan’ın Ada işgalleri hangi iktidar döneminde, nasıl ve kimin gözü önünde yapıldı?

Bilinçli ya da bilinçsiz, Suriye’de kurulu olağan düzeni ve sınır güvenliğini kim Türkiye’nin aleyhine bozdu da ABD gelip orada PKK/PYD ordusu kuruyor?

Onu da bırakın daha dün, Fener Rum Partiğinin ekümenik sıfatıyla, uluslararası toplantılarda imza atmasına kim mani oluyor veya bundan hesap soruyor yahut Lozan şartlarını hatırlatıyor?

Türkiye, gittikçe Batılı sermayeye yüksek döviz faizi ile borçlandırılıp, onlara sömürgelerinden daha fazla gelir ödemek zorunda bırakılan bir ülke haline getirildi. Ülkeye bunu yapanlar, borcu, Türk toplumunun fakir kitlelerine ödetmenin ötesinde, Türkiye’nin stratejik geleceğini de tehlikeye düşürdüklerini bilmiyor mu? Uçum’un “Küresel emperyalizmle” mücadele yöntemi bu mu? Yoksa tam tersi mi? Küresel emperyalizm, yüzde 4,5 döviz faizine bayılır.

Özetlersek, iktidar çevresi, millilik yerlilik, dış güç iç güç derken, Türkiye zayıflatılarak yeni oluşmakta olan küresel güçlerin önünde bekletiliyor. Hâlbuki bölgesel güç olabilir, ekonomisi, silah sanayi, teknoloji üretimi ve nitelikli eğitim sistemi ile yıldız bir ülke konumunda yeni dünya düzeninde yerini alabilirdi.

Neymiş “küresel emperyalizm Cumhur ortaklarını yıkmak istiyormuş.” Vay canına! Müthiş tespit…

Yazarın Diğer Yazıları